1 Şubat 2016 Pazartesi

Sıçmıkistan'dan seçmeler

Gene bir gün Sıçmıkistan'da bokkoloğum. Her bir bok hakkında fikir sahibiyim. Atmık federasyonu yine tepemizi attırmış. Tüm ilişkimizi bok etmişler. Aslında aha böyle kol gibi tarihimiz var. Sifonu çeksen de kova kova su temizleyemez.

Atmık federasyonunun "kurum kurum bıyıklarım Sıçmık seni ayıklarım" açıklamaları ile ortam bir kez daha geriliyor. Bense bombok trafiğe bakıp hangi ulaşım yolunu seçsem de daha az ölme riskine girsem diye düşünüyorum. Malum, Boktur bok tamam mı! terör devleti de burnumuzun dibinde tüm dünyanın bokunu titretiyor. Farklı lağımın boklarıyız! örgütü de yerel tehditlerine devam ediyor. Bütün bu boklar yetmezmiş gibi karnım da bok gibi aç. Bokum gibi bayat bi ekmek arası büzüşmüş patatese 5 bok verip ısırıyorum. Tüm bu boklar beni içimi dökmeye sevk ediyor.

Midem bulanıyor. Çıkarıp orta yere sıçıyorum. Benim pembe boklu ülkem.


4 Ekim 2015 Pazar

Gözlük

Gözlerimi araladığımda uçuşan sinek kümeleriyle karşılaştım. Siktir bu ne be! Nerede bu belediye - ilaçlama hak getire! Hmm burası bildiğin orman yahu ağaçlar falan.Ben ise yere uzanmış kalmışım.

En son hatırladığım ofiste "tası tarağı toplayacağım gidiceeeem buralardan kankaaa" diyerek hayvan gibi bağırıyordum. Üstelik kel de olmama rağmen.

Biraz kendime geldiğimde, siyah bir böceğin zemine bata çıka bana doğru yürüdüğünü fark ettim. Çığlığı bastım haliyle ve fırladım ayağa. Ulan ben neredeydim?

Cebime baktım-telefon yerindeydi. Açtım haritalar, konum ve benzeri araçları- hat çekmiyor. Hay aksi! Yeni moda hippi olacaktım ben- kafası güzel, kıyafetleri şekilli ve "umarsız" fakat bu bu böcek, bu sinek niye, onlar planımızda yoktu- haydi gidin kenarda köşede oynayın oyununuzu.

Dünyayı gezecektim ben; yeni insanlar (ohh taze), yeni maceralar, çok süper yeni kültürler (fabrika çıkışlı), renkleri ve "shutter" ayarları ile oynanmış fotoğraflar. Çok mu şey istedim! Dünya az dur bekle; gezecem seni!

Arka tarafımdan bir hışırtı duydum ve irkildim. İki kişi bana doğru geliyor. Lensleri de takmadım, gözlükler de gözüm de değil. Kim ya bunlar? Biraz gözümü kıstım baktım; Berkan ile Leyla bana doğru geliyor.

-Abi neredesin 15 dakikadır seni arıyoruz fellik fellik. Ne arıyorsun burada seni bir Belgrad'a getirelim hava al, biraz koşalım edelim dedik hemen kayboldun, gelmiş burada yatıyorsun. Bak sırtın da hep yaprak maprak olmuş, dön bi silkeyim sırtını. Oksijen çarptı seni sanırım. HaHaHa. Al sana kahve getirdik biraz soğudu gerçi ama iç kendine gelirsin.
-Sağol abi. Süt yok muydu? Süt? Ya o değil de benim gözlüğü bulamıyorum bir el atın da bakalım şuna...

22 Temmuz 2015 Çarşamba

İyi iyi

Herkes de bir iyi bir iyi ki sorma- kıçımızda güller açıyor.
Yüzlerce genç insanı havaya uçuran canlı bomba olan oğluşu hakkında annesi; "ya benim oğlum pırlanta gibi çocuktu aslında, yurt dışına kadar çıkıvermişti - öyle bir gezip gelecekti, bir şeye kafası bozuldu herhalde- çocuğun üstüne fazla gitmeyin" gibi ifadeler kullanıyor. Bir sus ya da; "pis bir çocuktu o zaten de, evde peçete yoktu de, zaten hep altına da yapardı de, içkisi kumarı yoktu ama arada bazen ufak kaçamaklar yapıp millete minik tecavüzler ederdi de- özünde iyi bir insandı deme bari.

Şerefsiz limoncu ile kendini işine adayan gişe memuru kariyer peşindeler. Hakkını helal et barbekü evini açıp kasanın arkasındaki duvara şekilli bir Arapça dua asma telaşı içindeler. benim hakkımda ne düşünüyorsan ganyan bayi senin bin belanı versin.... iyiyim bana iyi olana. 5 tl versene bi' la bi' şey denicem. yoksa bana güvenmiyor musun?

Kokuşmasın diye konsantre kokular sürmüş, gömlekler ütülü, her şey steril. Yüksekliği ayarlanabilen ofis koltuğundan dünya ve hayat gibi konular hakkında atıp tutuyor. Şu şöyledir bu böyledir. İnsanlar kötü niyetli şekerim. Fakat o da ne; kan yok, koku yok, bol bol koruyucu krem var, yine de endişeler içinde bir organizma- var olanlarla birebir temas olmasa da etinde. Tüm bu yanıp sönen ve kızışan canlılığın ortasında tekdüze fikirlerle boş beleş bir sessizlik içinde. Dişler parlıyor tüm o kibriyle. Hikayeler seni eğlendirmek için var. Sert darbelerle ile yüzleşmedikçe yumuşacık pufların içinde olduğunu fark etmiyor, zırlayıp duruyor bistronun içinde- biri kolundan tutuyor ya da tutsak ediyor sanki seni . Çık bir hava al gel. Ağustos böcekleri kentleşmeye sebep oldu olalı bu tip sıkıntılar çekiyor tüm şehirliler. O da iyi bu da iyi. Herkesin haklı olduğu bir oluşum içindeyiz ödleklerin idrak edemediği.

Yıldız kaydı! dilek tut! Tuttum bana kaymasın da ben iyiyim. Caanım meteorlar uzay sörfü yapıyor - aya bakıp yalnızlıktan uluyan kurt adamı kim takar ki. Sen her şeyin en iyisini hak ediyorsun. O yüzden sana en iyisinden bir sopa lazım. Çivisiz lütfen. Dünyanın çivisi çıkmış, biz ise çiviciyiz ezelden. Pfff... bizim siparişler nerede kaldı yhaa!? Her şey iyilikten güzellikten ki zaten.

Markalar ve modeller tarihinin ebeveynlerden çocuklara aktarılan yegane hikayeler olmasına pek az kaldı. Şikayetimiz var bizim. İnsanlar neden bu kadar gerizekalı yhaa. İğrençsin ve kokuyorsun. Pis şey. Neyse uçağım kalkıyor - yanımdaki koltuğa fakir ama şişman biri oturmasa bari. Kısmet. Çok yüzlü şebekler. Amin. Peki maymundan mı geldik. Her şey de bir hayır var. Kaç para kazanıyormuş peki? Eyvallah. Nefesini tüket de öl!- satın aldıklarına kelepir bir fiyata sahip olayım. Kötü bir niyetim yok; parasıyla değil mi?


18 Şubat 2015 Çarşamba

bi sn gelsene bellekçiğim

"Kimseye bir şey olacağı yok" dedim atla sırtıma gidiyoruz! Vınnnn. veeee kimseye bir şey olmuyor. Her yer turuncu. Süper turuncu ama. Nefis, ne güzel işte.

ha bir başkası ile konuşmuşum ha kendimle; her halükarda kendi fikir alanlarım arasında dolanıyorum. fikirlerimi sınırsızca koşturup çoşturuyorum. ne kadar düşünebilir isem bir o kadar fikrin geyiğini yapabiliyorum. hayata koftiden bir meydan okumanın alemi yok. kıkır kıkır büyüktür hüngür hüngür. günün yaklaşık üçte birini uykuda geçiren bir mahlukat olarak "gerçeklik" kavramına bu kadar saplantılı olmanın hiç bir yararı yok.

laf olsun kulak dolgunluğu olsun sessiz aralıklar dolsun. sessizlikten kulağımız çınlamasın; maksat iç ses açığa çıkmasın ki baş başa kalmayalım sinsi fikir cinlerimizle. gevezelik. yani. Olsa da olur olmasa da olur tavırlarımız ve beraberinde idare eden biriciklerimiz, kendinden ziyade başkalarını hoş tutan kimi "zavallı" bedenlerimiz. Her şeyimiz odur istemeyiz belki ama vazgeçemeyiz de.

Basınçla günden güne çürüyen, sıkışan, buruşan bizliklerimiz. diğer tarafta varlığı ile yokluğu bir olan pek "bireysel" fikirlerimiz ve uzantıları eylemlerimiz. Ara sıra uyarılan sinirlerimizde geriye dönük duyular gizleniyor. bazen bir ses veya bir koku ile bellekler tekrar canlanıyor, belleğe alınan biçimler kendilerine ait pek "orijinal" kolajlarını üretmeye devam ediyor. iletiştiğimiz tüm kimseler kafada sesli/sessiz konuşmaya, tartışmaya, kaynaşmaya devam ediyor. kimi ön planda kimi arka planda. ama hepsi her an sahnede biçimli biçimsiz, irili ufaklı cüce fikirler. korkma fikirlerinden/geçmiş zaman kiplerinden. o zaman yalnızlık bile nasıl keyifli ohhh yiii...

11 Ocak 2015 Pazar

Religion is an user manual for beginners

Ideologies as religion; idealizes diverse thinking systems due to many dynamics as geography, history, etc... Idealizing is a way for one to achieve his/her "goals" as; somehow being immortal and aggrandizing human being. The one never wants to accept dearie itself to vanish. Baby, both you and me will be vanished soon. Relax and cool yourself. Your humanized god image will also vanish. Put the holiness aside. Be sincere to yourself once. Love the one beside you.

28 Aralık 2014 Pazar

Gezmen

Olacak diye değil ya oluvermiş kişilerden teki. Empati yoksunu değil fakat bir benci, tekçi ve var tek bir bilinci. Ara sıra girer çıkar bir başka yürüyen adıma, nefes çeken ciğere, yoldan geçen bir başka birine. Var olma isteği kadar yok olma isteğine de sıkı sıkıya bağlı, kendince bir senaryo yazma peşinde hem kaderci hem de hassiktirci.

Sinemada izlediği robotun duygusallığından derinden etkilenmiş. Otobüsün duraktan kalkış zamanını 2 dk sonrası olarak gösteren akıllı telefonuna küfürler savuruyor ve koşarak yakaladığı otobüsün anca orta kapısından binebiliyor. Cüzdanından çıkardığı öğrencilikten kalan fotoğraf basılı seyahat kartını, hak geçmesin kart geçsin diye ön safhalara uzatıyor. Bu sıkışık otobüs, kendinden emin kişiyi bile kendi benliğinin bir emir kulu gibi hissettiriyor. Kontrol artık topluluğa geçiyor. Benliğinin hisseleri, dirseğini kafasına geçirmemeye çalıştığı teyze, çantasıyla rahatsız etmemeye çalıştığı amca ve tüm diğerleri arasında eşit olarak paylaşılıyor. Benliğine çoğulcu bir vekil atanıyor. Fakat bu durum uzun sürmüyor ve 5-10 saniye içinde benlik şirketindeki tüm hisselerini geri alıp gene kendinin patronu oluyor. Sağını solunu belleyip kontrolünü tekrardan ele geçiriyor. O kendi işine bakar arkadaş. Herkesin biricik benliği dışında kalanları figüran olarak gördüğü ve varoluştan torpilli biriciğini baş role koyduğu aşikar olsa da; bunu açık etmek neden ayıp olsun. Onun derdi ona yeterdi; o dertli.

Küçük endişelerinden biri daha kalbine hücum ediyor. Seyahat kartı sağ salim akbil meşine ulaştı mı, ulaştıysa geri dönüş yolunu bulabilecek mi? Biraz küçük hesapçılığından utanarak, biraz da kendisinin olana sahip çıkmanın haklı gururuyla otobüsün ön kısımlarına doğru hafifçe bir göz atıyor.Belli ki resminden tanımış, elinde onun kartını tutup sağa sola bakan ön safhalardaki eski sevgilisini görüyor.

Otobüsün popüler bir durağa gelmesi ve orta kapının birden açılıvermesi de hemen hemen aynı anlara rastlıyor. Orta kapının ağzında olduğu için inenlere yol vermesinin en büyük insani görevi olduğu saniyeler... Kapıdan iniyor ve inenlere yol veriyor. İnenler bittiği zaman orta kapıdan hemen otobüse geri atlıyor. Biner binmez ön taraflara, eski sevgilisinin göründüğü koordinatlara bakıyor fakat nafile; o gözden kaybolmuştu bile. 5 saniye sonra da seyahat kartı eline ulaşıyor. Biri resmine bıyık çizmiş. Islak bir bıyık. O artık bıyıklı bir gezmen...

13 Eylül 2014 Cumartesi

Samimiyetsiz kurba

Ben kaos istiyorum. Ayrıca bir araba, en az 3+1 ev, bir de garajım olsun tabi. Güzel bir sevgili, akıllı da olsun. Çalışan bir belediye istiyorum, hizmet için gelsinler. Bokum Beach'i seviyorum. Bazen dünya barışı da istiyorum. Sonra bakıyorum sakallı teröristleri sevmiyorum. Uzun yaşamak da istiyorum. Fit bir vücut. Doğal bir yaşam istiyorum ama hızlı da bir internet. Deniz kıyısı olsun isterim oturduğum yerin. Ben kaos istiyorum, kaymaklı kaos!

25 Haziran 2014 Çarşamba

Yahu

Neredeyse dünyanın bütün erkekleri
Erkeklerle konuşup kadınlarla yatarlar
Eğer kadınlar bu durumdan rahatsız değiller ise
Keyifleri bilir yahu;

22 Haziran 2014 Pazar

Öküzlük üzerine


İnsanları fazla ciddiye almadan kendi işinde gücünde olan hayvanları seyretmeyi severim. İnatla kendi yaşamaları gerektiği gibi yaşamaya çalışırlar. Zamanla bazı şartlara adapte olabilirler lakin, gözümüzün önünde insana dönüşmez ve hep hayvan kalırlar.

Bu hikayedeki karakterlerin gerçek insanlarla ilgisi tabi ki vardır. Nasıl olmasın?... aynı havayı soluyoruz :)

21 Haziran 2014 Cumartesi

bahçe kapusu

Viciğğrikkk... diye açıldı bahçe kapısı. ses seda yoktu. evde kimse var mıydı? hala burada oturduğundan emin olmak için gözleriyle kanıt aradı. bahçedeki sevimsiz plastik terlikleri görünce derin bir nefes çekti. ah bir de şu terlikleri giymese. o güzel ayakları petrol artığıyla sarmalamak ziyan oluyor.

8 seneye yakın, karaya yok denecek kadar az ayak basmıştı. her sefere çıkışı öncesi bu eve uğramak istiyordu fakat her defasında vazgeçiyordu. birkaç sefer evin yan sokağına kadar yürümüş sonra vazgeçip bambaşka sokaklara girip kaybolmuştu. bazı sokakları geçerken kafası karışmıştı. kaybolduğunu bile düşündüğü oldu. o gecenin sonunda kendini bir parkta bulmuştu. gözlerini düşünerek oturduğu parktaki soğuk, sabit duran şeylere saygı ve merhamet göstermedi. sabah otele giderken montunun ceplerinde akan sümüklerini sürecek bir kumaş parçası aradı durdu.

nihayet bugün bu eve gelmeyi başarmıştı. buraya gelmişti. yıllardır ıkınıp sıkılıp içine dert olmuştu. gözlerini düşünmek için tekrar göz kapaklarını indirdi. bahçenin ortasında dikilmiş gözlerini kapatıyordu. hatırlayamadı!? hatırlayamadı. hayır. kafasında canlanan bir gözler vardı ama bu gözler o gözler değildi. bambaşka çeşit çeşit ayrı ayrı gözlerdi. nefis bir neşe yayıldı ayaklarından şakaklarındaki sinirlere kadar. bahçe kapısını tekmeyle açıp evden mümkün olduğu kadar uzağa koştu. denize koşuyordu. koşarken de bir yandan montunu çıkarmaya çalışıyordu. üstündeki elbiseleri de sırayla, yavaş yavaş sokağa sağa sola atıyordu. denizin kokusunu almaya başlamıştı bile. suya 5 nefeslik koşu kaldığında kıçında sadece donu kalmıştı. donunu da tereddütsüzce sıyırdı ve attı. kollarını açarak bütünüyle kendini denize bıraktı. sırt üstü uzandı denizin serincene sularında. keyfi gıcır. göz kapaklarını araladığında güneş gözünü alıyordu. kahkaha ile gülmemek için kendini zor tuttu.


23 Nisan 2014 Çarşamba

Bi

...en zeki canlıların kendimiz olduğunu bilmemize rağmen kutsallığa köleliğimiz bitmiyor. ne demek yani. aynaya baktı ve birden fikirlerinin bir kenara düştüğünü hissetti. içgüdüklerinle başbaşa kalmıştı.
içcücükleri yardımıyla kapıyı açtı ve dışarı çıktı, hava güneşliydi. resmi tatil dışı izin kullanmayan emeklilerin ödül töreninin yapıldığı meydanın yanından geçti. biraz yanında duran otobüsün orta kapısına 3 kişi aynı anda girmeye çalıştığı için omuzlardan sıkışmıştı.
herhangi bir lojmanın önünden geçiyorum. petek gibi. bal arıları. biraz ilerideki binanın üzerindeki duvar yazısını okumak için gözümü kısıyorum o anda bir vincin koca bir topuzu duvarı parçalıyor. geriye kalan harflerden "oro" yazısını seçebiliyorum. kebapçılar müşteri çekmek için "kebap şubab bibap" diye bağırıyor. kebapçının dış masalarının birinde oturan turist de"spuuuğn" diyor. garson da "sori" diyor, anlamıyor. yanına yaklaşıp, kaşık istiyor adam diyorum. ha evet çorba ha abi sağ ol diyor. neden iki gömlek bir pantolon daha alamadığını düşünüp içi içini kemirenler yanlarımdan geçiyor. gülümsüyorum. aptala dönüyorlar. anlamlandıramıyorlar. nasıl ya. nasıl gülerim diye aralarında fısıldaşmaya başlıyorlar. tüm diğer canlılar götü yenme tehlikesiyle karşı karşıyayken türümün getirisi olarak besin zincirinin dışındayım. ne güzel. bi çay söyleyip, içiyorum. bitsin bu kutsallığa kölelik.

4 Ocak 2014 Cumartesi

hayvanat

son bir görev daha. sonra bu işlerden elimi ayağımı çekiyorum. saat 8:15. birazdan yaşadığı yerin önüne çıkacak ve bammm! son! bitti bu iş! o neler olduğunu bile anlamayacak!

beklerken jelibon yemeyi seviyorum. sakin kalmamı sağlıyor. jelibonları emerek yemek sabır işi ve ben hiç bir zaman o sabra sahip olamadım. hep ısırdım jelibonları.

uzun sürüyo bu bekleyiş. hemen fikirlere dalıyor zihnim. kovuşturamadığım bir düşünce akışı bu. düşünmek bende endişe yaratır. gerçekçi olmanın bir ürünü mü bu yoksa bir tür takıntı mıdır bilemiyorum. bütün gecikmiş sevişmeler aklıma gelir. ertelenmiş sahneleri sevmem. bayatlamış bir ekmek gibi.

üstümdeki iş kıyafetlerine bakıyorum. beni yaşlı gösteriyor. bu kıyafetler taze yüzümü gölgeliyor. pazar günleri çok daha genç hissediyorum. şort& tişörtün gözünü seviyim.

nerede kalmıştı bu timsah. üstüm başım çamur oldu. gözüm evin arka bahçesinde. elimde bayıltıcı tüfek. bu işten nefret ediyorum. hayvanları alıp hapsediyoruz ki bu hayvanat bahçesi oluyor. soğukta götü donan maymunlar mı dersin, depresyondan saçı dökülen aslanlar mı. nugget yiyen aslanın içinde ne kadar aslanlık kalır onu bilemem. bu sefer kaçan şişman bir timsahtı. şimdi onun peşindeyim. bayıltıcı iğneyle vur ve eğer size veya başkasına saldırırsa gerçek kurşunla vur! emri geldi. yani ne olur ufak bir çocuk yese. çok mu biz her gün binlercesini mideye indirirken. gömlek cebimdeki ayıcıklı jelibondan bir tane daha atıyorum ağzıma. bu beni biraz sakinleştiriyor.


hala elim tetikte hayvanın saklandığı yerden çıkmasını bekliyorum. timsahla timsah oldum. alçak girişli ininden çıksın diye yere uzanmış vurmaya hazır bir şekilde saatlerdir bekliyorum. yerlerde sürünüyorum.

puoovv!! timsah fırladı! tüfekten bir iğne fişekledim ve timsahın biraz uzağındaki toprağa saplandı. saplandı saplandı da bu hayvan bana doğru geliyor sanki. yok canım. harbiden geliyor. ellerim titreyerek bana doğru gelen timsaha nişan almaya çalışıyorum. ilk kafamdan yemeye çalışmaya başlaması iyi mi oldu kötü mü oldu bilemedim. tüm o sıcaklık. ıslaklık. bir de yoğun bir koku. vücudumdaki her bölgeyi hissediyorum. bir trans hali. biraz sonra bedenim ağır bir külçeye dönüşüyor. hayatımın geri kalanına timsah boku olarak devam edeceğimi düşünüyorum. kafatası kemiğimin kırılma sesi hatırladığım son ses oluyor. algım yok oldu.

17 Eylül 2013 Salı

Yaşlandırma ve buruşturma merkezi

Yaşlandırma ve buruşturma merkezini açalı 3 ay olmuştu. İyi para kazanıyordum. İşler oldukça tıkırında gidiyordu. Genelde 18-20 yaş arası tüysüz oğlanlar müşterim oluyordu. Olayımız şuydu; toy ve tecrübesiz gözüken kişilere bilge ve olgun bir görüntü kazandırıyorduk. Gençleştirme, spa, kremler, estetik ameliyatları gibi şeylere rakiptik. O kadar çok kişi farklı görünmek istiyordu ki aklınız şaşar. Başlangıçta bu kadar iş yapmayı ben bile beklemiyordum.

O gün arabayı almadım akşama yağmur yağacağını söylemişlerdi ve yağmur demek trafik demek. Atladım bir taksiye iş çıkışı. Taksiciler ve o bitmek bilmeyen dertleri. Teoride dünyanın en zor işi ama bakıyorsun sivil araçtan çok taksici. Demek ki atlan deve değil ha. Gene kafa sikti anlayacağınız. Muhabbetine karşı koymak için mataramdaki konyaktan iki yudum aldım ve beynimi ters giydim. Şimdi gel o.ç.

Sağda solda hastane reklamları. Hayat güzeldir sloganını kullanıyorlar. Oha lan hayatın reklamını yapıyor. Millet de ölüm korkusundan her yıl check-up yaptırıyor. Hayatı nasıl da pazarlıyor puştlar. Bugün Cumartesi bazı insanlar çalışmıyor. Arabanın camından plastik panda figürüne sahip bebek arabasında çocuğunu gezdiren bir baba gördüm. 40 yaşından sonra plastik pandayla tanışmak. O baba için acı verici bir durum. Plastik pandayı senden çok seviyor ne diyorsun bu duruma kamil?

Akşam biraz GTA oynayayım diyorum. Oynuyorum da. Aha polis kaç. Aha adam döv. Aksiyonu bırakıp içtiğim biraları işemeye gidiyorum. Oyun karakterim de mal gibi dövmeci dükkanının önünde dikiliyor. Beklesin it. Yapmadığı itlik kalmadı hak ediyor.

Sabah iş. Sağlık uzmanı(?) olan kızlardan birini azarlıyorum. Gülin içeri giriyor ve "Özel bir şey konuşuyorsanız dışarı çıkayım mı?" diye soruyor. Evet canım özel bir sevişeceğiz bir dakika izin verir misin? Gülin... estetik ameliyatı olduktan sonra tanınmaz hale geldi. O göğüslerini büyüttü ya göğsüne göt kaçmış gibi etrafta geziniyor. Fakat konuştuğum kız yok mu ah! Üstüne boşaldıktan sonra boşaldığın duruma bakıp tekrar boşalırsın. O kadar seksi!

Apartmana geliyorum. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir kadınla asansöre biniyorum. Merhabalaşıyoruz. Nefeslerimiz havada buluşup sevişiyor ama merhabadan başka tek bir laf bile etmiyoruz ve 4. kata geliyoruz "İyi geceler!" diyor. Peki diyorum. Ok. Uyu dana gibi emi.
Eve geliyorum. Ufak bir boşaltım. Taharet musluğu makatıma denk geliyor. Süper bir an. Dışarıda girdiğin birçok tuvaletin taharet musluğu deliğe denk gelmez. Bu büyük bir konfor arkadaşlar.

İnsanları biraz daha yaşlandırmak ve olgunlaştırmak için yarını bekliyorum. Ne kadar da çok insanın olgun gözükmek istediğine inanamazsınız! Bir tek viski atıyorum konforlu bir uyku çekmek için ve sonrasında günlük ölme korkusuna karşı güzellik bakımıma girişiyorum. Çatlak kremimi, diş macununu ve gözaltı kremimi sürüp yatağıma yayılıyorum. Gözlerimin altı biraz sarktı mı ne derken uykuya dalıyorum...

25 Temmuz 2013 Perşembe

Köyün delisi

Köyden kırsaldan organikten az çıkın hele de ilerde oynayın işimiz gücümüz var bizim. Köyü temizleyecez az kaçılın tozunu alalım. Size gözleme-ayran yapmaktan ineklerimiz kurudu. Turizm diye diye köyümüzü akıllı telefon doldurdunuz konu komşuyu akrabayı dostu ihmal ettik. Heykelcikler var bakın az ötedeki köyde. Onlardan alın evinize götürün sevin okşayın. Heykelcik ne aşağılayıcı bir isim. Heykelin cik ciki. Sümkürdüğüm mendil iki saattir elinde. Ne yapıyorsun onunla. Aha Rorschach testi yapıyor tatak ve sümüklerimle. Bırak la sümüğümün simetriğini. Köşede bir kız ağlıyor. Sevgilisinden ayrılmış. Ayrılıklar psikiyatristlerin ekmeğidir. Kızlar erkekler birbirinden ayrılmasaydı psikiyatristler nereden ekmek yiyecekti. Onlar da ekmek yiyebilsin diye ilişkiyi icat ettik. Devrim niteliğinde. Gelin size çift kaşarlı tost basayım. Çift kaşarlı tost yalanı. Hayatımızın hikayesi. Haha. Lan olm kaşarlı deseniz azcık koklatıyorum içine o kadar. Tek kaşarlı tost yiyenlerden kimler kaldı. En son 1988'de tek kaşarlı tost istemişlerdi. Heyhat. Periyodik olarak ses çıkaran organlar. Ağız burun nefes borusu. Çok acayip lan. Yorulur onlar da. Onların ki de can. Konuşmak yani iletişim deyorlar buna. Evrim bu tuhaf şey. Geğirikten, böğürükten geldiğimiz yere bak oturup uzun uzun konuşuyoruz tartışıyoruz agalar. Bak herkes bize bakıyor ne ayıp. Kendi kendine konuşuyorsun. Sonra millet ne der. Abi aslında 5 maça sistemli oynayacaksın der. Hepsi milyoner bir ben keriz. Biz eskiden kuyuya atlayıp intihar ederdik şimdilerde moda AVM'de üst katlardan atlayıp intihar etmek. Ne kadar da moderen şeyler bunlar çağı yakalayamadık sağdıçlar. Biz burada yabancıları sevmeyiz. Snıff snıff. Benim nerem yabancı ya la. Ben kendime çok tanıdığım. Ben baya tanıyorum beni. Baya baya hem de. Enseye şaplak göte parmağız biz kendimle. 7/24 beraberiz yalnız yapıştı yakama sabah akşam benimle. Sen genç ne yaparsın? Üniversitede okuyorsun ha. Çok güzel çok güzel. İlerde hangi tip köleliği seçeceksin yavrum? Bilgiye tapıyorsun seni anlıyorum. Yer çekimi kuvveti elma armut güzel şeyler bunlar. Ateşi oksijensiz bırakırsan evet söner. Fakat bu bilgiye tapmıyorum. Köyler arası otobüslerde kadınlara yer vermem. Sen beni gömersin diyorum onlara. Haklıyım da. Bizim köyde 70'i geçen dede yok iken 70 üstü dolu nine var. Nine köyü bura. Gece yalnızken uyumamak kendinle flört etmek gibi. Sessiz sessiz beynimle başbaşayım. Yalnız kafamdaki hücreler birbiriyle küsler. Bir abilik/ablalık yapın da barıştıralım şu köftehorları. Bu gece ayaklar baş oldu başlar da ayak. Sağa sola dönüyorum yuvarlanıyorum ters yatıyorum düz yatıyorum fakat uyuyamıyorum. Başucum şaştı. Kafa kola aldı götler oldu baş başlar oldu göt. Göt gibi olduk göt. Ama uyku yok hafız. Neyse a dostlar ekrana bakacak halim kalmadı. Köyün delisinden bugünlük bu kadar.

5 Temmuz 2013 Cuma

Girizgah

Şimdi kimsenin günahını almayayım. Seni töhmet altında bırakmak istemem. Mazlumun ahını almamak lazım. Ayıptır söylemesi. Bize bunu dillendirmek yakışmaz. Kimse zan altında kalmasın. Çamur atmak gibi olmasın. Afedersiniz. Ben de başkasından duydum. Duyduğuma göre. Öyle diyorlar. Benden duymuş olma. Aramızda kalsın. Üstüne alınma. Ağıza alınacak laf değil. Bazıları öyle deyor. Kimden duydum bilmiyorum. Benim kulağıma öyle geldi. Kuşlar söyledi. Leylekler getirdi maymunlar götürdü. Bunlar benim laflarım değil. Ağzı olan konuşuyor. Sana bir şey söyleyeceğim ama kızma. Kimseyi kırmak dökmek istemem. Laf aramızda. İsim vermek gibi olmasın. Pipi.

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Duvar kanı örtüler

Sağda solda gördüğüm domates biber beni mutlu eder. Fakat vahşet içimde uyur uyanık bir şekilde tetikte bekliyor. Duvarlar şiddeti örtüler. Etten duvar olur, betondan olur, kerpiçten olur. Engebesiz açık alan ve düzlükler içimdeki şiddeti körükler. Bölgeci ve alancıyım. Bu yönümle en çok köpeklere benzerim. Etrafımı çitle çevirir, huzurla kendimi hapsederim. Ne kadar evcilleşsek de küçük odalarda yırtıcı olmaya devam ederiz. Öldürmeye meyilliyiz. Sen ne için öldürebilirsin?


22 Mayıs 2013 Çarşamba

Yalnız otobüs şoförünün gündüz öğütleri

Saat sabah 8. Kornaya asılıyorum. Pis dolmuşun biri gene otobüs durağından müşteri topluyor. Otobüs la bu. Ezerim. Otobüsün burnunu dolmuşun kıçına dayadım. Korkup kaçtı. Heyhat! Pis böcek! Klimayı kökledim. Klimam var benim. 70 kişiyi otobüse doldurdum ve hattımda ilerliyorum. Teknoloji çok ilerdi yav. Çok. Artık "beyler ve bayanlar arkaya doğru ilerler" dememe hiç mi hiç gerek yok. Sürücü koltuğumun yanında dokunmatik bir ekranım var. Oradan en uygun konuşmayı seçip pıt diye dokunuyorum otobüs yolcularla kendisi konuşuyor. Harika. Yeni uygulamalar yükledim bir de bu alete. Kimse duymasın ha. Yasak çünkü. Programın adı "elektronik öğütler otobüs v 2.0". Süper lan. Çok eğleniyorum. Hem eğleniyorum hem de halkımızı eğitiyorum. Halkımızı bilinçlendirmeye başlayayım ben artık yavaş yavaş...

-Lütfen arka taraflara doğru ilerleyiniz
-Yaşlılara, sakatlara, gazilere, hamilelere, şişmanlara ve pişmanlara yer veriniz
-Hayvanlık yapmayınız
-Buradan annelere sesleniyorum! Lütfen aslanım kaplanım diye yetiştirdiğiniz oğullarınızı, sen iyisini hak ediyorsun kızlarınızı daha fazla piyasaya sürmeyin. Gırtlağımıza kadar dolduk.
-Küçükleri seviniz büyükleri sevmeseniz de olur ama mütemadiyen sayınız
-Her gittiğiniz otelin minik şampuanları araklamayın. Hesapladım artıya geçmiyorsunuz.
-Teşhir salonu ismini çok erotik buluyorum. Bana katılan var mı? Sevişelim mi?
-İzlendiğinizin paranoyasına kapılmanız izlenmediğiniz anlamına gelmez! Mesela ben Twitter açtım Eşref ve Muhittin beni izliyor. Gözlerinizi dikmeyin bana kendimi çıplak hissediyorum. Eşref bu lafım özellikle de sana dostum!
-Geçerken bir selamınızı benden esirgemeyiniz
-Kandillerde sevdiklerinize mesaj atınız
-Beni unutmayınız arkadaşlar. Unutmayınız





16 Mayıs 2013 Perşembe

Pazartesi temizliği

-Pazar günü. Bir dolu insan pikniğe çıkmıştır. Çöpler bana kalıyor hıyarlar toplayın arkanızı.

-Bugün Pazartesi. Sokayım sizin Pazartesi sendromunuza. Gerzek gerzek icatlar. Çimlerin arasındaki izmaritleri topluyorum. Bankta gerzek bir kız oturuyor. Bağıra çağıra gerzek arkadaşıyla konuşuyor. "Abi inanır mısın duvarında paylaşmış!?!?" Vay ipneye bak sen dedim içimden. "Bir de karşımda durmuş ne oldu diyor?!?!". Hmmm. "Sonra bunu nasıl yaparsın dedim ve bana ne dedi biliyor musun?!?". Tam çalıların arkasından fırlayıp cevap verecektim ama konuşmasını son sürat devam ettiriyordu. Ben de vazgeçtim."Ben napıcam abi bu adamla?". Abisiyle mi konuşuyo lan acaba diye düşündüm."Yani kızım ben de bir şey yazmadım tabi ne yazıcam sürünsün köpek". Abisi değil bu evet şimdi anladım. "Comment yazmış bir de sürtük altına. Oha dedim yuh dedim!!" İyi dedin iyi diye geçirdim gene içimden.
Akşam benim kıza kontör alacaktım ama şimdi vazgeçtim. Eğilip yerdeki bira şişelerini toplamaya başladım. Bir damla bırakmamışlar içlerinde deyyuslar!!!




25 Nisan 2013 Perşembe

Karşılaşma

Karşılıklı sert bakışlar atan iki adamın yolda birbirlerine doğru yürümesi hayra alamet değildir. Gerilen elektrik hatları eşliğindeki sabit bakışlar. Akabinde...

-Şşşşt birader bir saniye bakar mısın?
-Buyur!?
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-Gözlüğünü çıkar! Gözlüğünü!..... Saffet? Ayu Saffet?
-665 İbrahim. Kara İbrahim?
-Vay güzel kardeşim ne haber ya yıllar oldu görüşmeyeli. Kaç yıl oldu? 25 yıl oldu mu?
-Aynen İbrahim hiç aramayıp sormadın. Nerelerdesin hayırsız?
-Kim hayırsız? Sen aradın mı!? Kaç paralık adamsın?
-Vallahi İbrahimcim geçen sene 2 milyon lira vergi ödeyerek Yozgat'da vergi rekortmeni oldum sen kaç paralık adamsın?
-Şöyle diyeyim Saffetim. Bu sene cillop gibi yeni bir kontrat imzaladım. Trink 5 milyon doları hesabıma yatırdılar.
-İyiymiş abi
-İyidir iyidir
-Kime güveniyorsun?
-8 kişilik koruma timim var. Bir de helikopter çektim altıma. Ayağımı yerden kessin yeter. ehehehe. Sen ne ayaksın?
-Biliyorsun lisede boks yapardım. Ağır siklet boks şampiyonuyum. Küçük kardeşim de emniyet genel müdürü.
-Güzel güzel. Doğru diyorsun televizyonda zaplarken görmüştüm sanki bir sefer. Ağzın burnun kırılmış ringde yatıyordun.

İki eski arkadaş tekrar görüşmek üzere sözleşip vedalaşırlar...

-göt neyine güveniyorsa...
-ırsspı çıcığı