18 Şubat 2015 Çarşamba

bi sn gelsene bellekçiğim

"Kimseye bir şey olacağı yok" dedim atla sırtıma gidiyoruz! Vınnnn. veeee kimseye bir şey olmuyor. Her yer turuncu. Süper turuncu ama. Nefis, ne güzel işte.

ha bir başkası ile konuşmuşum ha kendimle; her halükarda kendi fikir alanlarım arasında dolanıyorum. fikirlerimi sınırsızca koşturup çoşturuyorum. ne kadar düşünebilir isem bir o kadar fikrin geyiğini yapabiliyorum. hayata koftiden bir meydan okumanın alemi yok. kıkır kıkır büyüktür hüngür hüngür. günün yaklaşık üçte birini uykuda geçiren bir mahlukat olarak "gerçeklik" kavramına bu kadar saplantılı olmanın hiç bir yararı yok.

laf olsun kulak dolgunluğu olsun sessiz aralıklar dolsun. sessizlikten kulağımız çınlamasın; maksat iç ses açığa çıkmasın ki baş başa kalmayalım sinsi fikir cinlerimizle. gevezelik. yani. Olsa da olur olmasa da olur tavırlarımız ve beraberinde idare eden biriciklerimiz, kendinden ziyade başkalarını hoş tutan kimi "zavallı" bedenlerimiz. Her şeyimiz odur istemeyiz belki ama vazgeçemeyiz de.

Basınçla günden güne çürüyen, sıkışan, buruşan bizliklerimiz. diğer tarafta varlığı ile yokluğu bir olan pek "bireysel" fikirlerimiz ve uzantıları eylemlerimiz. Ara sıra uyarılan sinirlerimizde geriye dönük duyular gizleniyor. bazen bir ses veya bir koku ile bellekler tekrar canlanıyor, belleğe alınan biçimler kendilerine ait pek "orijinal" kolajlarını üretmeye devam ediyor. iletiştiğimiz tüm kimseler kafada sesli/sessiz konuşmaya, tartışmaya, kaynaşmaya devam ediyor. kimi ön planda kimi arka planda. ama hepsi her an sahnede biçimli biçimsiz, irili ufaklı cüce fikirler. korkma fikirlerinden/geçmiş zaman kiplerinden. o zaman yalnızlık bile nasıl keyifli ohhh yiii...