31 Ağustos 2012 Cuma

Paket program

Beni izlediğim filmden, okuduğum kitaptan, giydiğim pabuçtan tanı ki seninle hiç iletişim kurma zahmetine girmeyeyim. Fark etmeden eskortlara benziyoruz. İnternet sayfalarına en beğendiğimiz özelliklerimizi yazıp müşteriyi bekliyoruz. Temizlik şirketi, mikrodalga, çamaşırhane, yemeksepeti ve hazır yemekler gibi "hazır ahbap" ol benim için. Hmm bu kadınla bu adamla zevklerimiz uyuşuyor o zaman bir arkadaşlık tecrübe edebiliriz. Vaktim yok, zamanım kısıtlı devrinde aceleyle yerine getirilmesi gereken sosyalleşme için mükemmel bir fikir. Yarın öbür gün geriye dönüp bakınca otobüsün kayışını kaç kere kavradığını, oturduğun araba koltuğunun dokusunu ezbere bildiğini fark edecek fakat hali hazırda kazığa oturmuş olacaksın. Trafikte geçen bir ömürde cobragüleryüz otobüslerini insanlardan daha iyi tanıdığını anlayacaksın. Oysa dakikaları, saatleri bir kenara bırakıp cin-tonik yudumlasak zamanın nasıl geçtiğini havanın kararmasından veya güneşin doğmasından anlasak fena mı olurdu... Aslında zamanı hiç hissetmesek daha da iyi. Zaman bir siktir olup gider misin? İşte bunlar hep seks...

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Elma değil ispirto

yarın öbür gün elma yemeyi yasaklasalar ya da elma yiyenleri hor görseler ayıplasalar o elmayı yemeyeceksiniz hatta o elmayı kötüleyeceksin. ya da o elmayı "gerekli" ortamda dozunda yiyeceksin, elmayı en güzel ben yerim diyeceksin, elmayı ayarında yemelisin moruk şeklinde öğütler verip elma şişede durduğu gibi durmuyor diyeceksin. bırak adam istediği elmayı, naneyi, mojitoyu yesin içsin baksın dalgasına. onun her yudumla keyiften sinirleri gevşerken sen Çamlıca gazoz içip boyuna geğir emi?

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Bir çift meme; Femen

Bir çoğunuz feminist bir örgüt olan Femen'i biliyorsunuzdur. Euro 2012'in açılış gününde de eylem yapmışlardı. Hürriyet internet gazetesi gibi pop-up cenneti mecralarda "Femen gene yaptı yapacağını bakınız meme!" benzeri başlıklarla bu aktivistleri hatırlarsınız. Yandaki fotoğrafta da gördüğünüz gibi memeleri açmak suretiyle dünyada olup biten olayları protesto etmektedirler. Yalnız benim anlamadığım şu, dikkat çekmek istediği nokta kadınların seks objesi olarak kullanılması olan feminist bir örgüt neden gidip memeleri açar. Benim kafamda Femen feminist bir örgütten ziyade AXE reklamlarının devamıdır. Gerçi tepki tepkidir devinimsizlikten daha etkili olabilir. Haberlerde Femen'in eylemleriyle ile karşılaştığınızda ellerinde taşıdıkları pankartları hiç okudunuz mu? Evet memelere baktınız biliyorum. Evet ben de memelere baktım. Sana diyorum yandaki memelere bakmayı biraz kes de beni dinle az bir biraz. Merak ettim kurucusu kimdir bu Femen'in diye 1984 doğumlu bir hatunmuş. Kim niye destekler ki böyle bir grubu çözemedim. Ukraynada'ki kadınların seks işçisi olarak algılanmasını kim memeyle protesto eder ki? Bu Femen'in arkasında kim var merak ederim. Kim öder bu memelerin ekmeğini suyunu. Femen'in amacı seks köleliğini eleştirmekten ziyade seks turizmi reklamı oluyor. Memeleri açıp Hristiyanlık karşıtı eylemler falan yapıyorlar sanki İsa meme sevmezmiş gibi. Valla ben memeye bakar yoluma devam ederim arkadaş.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Jölenin toplumsal etkisi

Bir ara hiç bir popçu jölesiz kamera karşısına çıkmıyordu dolayısıyla velet de bakkala jölesiz gitmiyordu. 90'lı yıllarda jöle satışları birden bire patlamıştı, nineler dedeler bile "oğlum! kızım! bana bakkaldan o cöle midir nedir ondan al gel" demeye başlamıştı. Neyse ki bir hevesti geçti. Milletin kafada saç kalmayınca biraz akıllar başa geldi. Moda işte böyle bir şeydir. Ünlü simalar, modacılar, popüler figürlerin yaptığı, giydiği, söyledikleri moda olur ve yeni bir akım (trend) ortaya çıkar. Bu akım/moda gittikçe yayılır ve halka iner. İlk önce ekonomik durumu iyi olanlar bu modalara ulaşabilir. İlk etapta o modaya ulaşabilmek bir ayrıcalık olarak görülür. Bir süre sonra bu modanın korsanı, ucuzu, kopyası çıkar ve tüm halka yayılır. Şapka devrimi gibi ya la. İki gün önce sende fes giyiyodun şimdi taktın kasketi, şapkayı hemen götün kalktı Gürbüzhan oğullarından Oğuz bey. En nihayetinde, popüler figürler herkesin bu moda akımını takip etmesinden rahatsız olup tekrar "farklı" bir moda ile çıkagelir. Bu döngü böyle sürer gider. Ünlü olan giyer moda olur, ekonomik geliri iyi olan benzerini alır, daha sonra kopyaları çıkar fiyatlar düşer herkes alır, sonra hoop moda değişir kalan moda demode olur, tekrar yeni bir akım ortaya çıkar. Demode kalan "eski" moda artık modern olmaktan çok uzaktır. Bütün halka yayılan moda tabi ki tüm bu süreçlerden geçerken değişime uğrar ve ortaya "apaçi" veya "kro" benzeri olarak etiketlenen modayı pazardan takip etmeye çalışan insan tipleri ortaya çıkar.

Daha önce de sövmüştüm, gene söveceğim "modern" kelimesinin leblebi gibi kullanılması durumuna... Bence modernizm kamyon yazılarının yasaklanıp standartlaştırılması, arabesk müziğin devlet televizyonunca yayından kaldırılıp yer altına inmesidir. Eskileri yad edenin yasaklanması, alaturka diye değerlendirilen kültürün modernden dışlanması idealize edilen düzenektir.

Gelenekselin karşıtı modernmiş gibi algılanmaktadır. Gerçekte ise "modern" kelimesi gelenekselin tam karşıtı bir kavram değildir. "Modern" kelimesi hakkındaki düşüncelerimi aşağılarda bir yerde yer alan "Bir Gün Mutlaka" yazısında yazmıştım sanırsam. Bakayım... evet yazmışım bir şeyler.

Ne demiştim "Modern" kelimesi çok sık ve gereksiz kullanılıyor. Bu şekilde de modern kavramının içi fazlasıyla boşaltılıyor. "Kapitalizm" kelimesinin de "modern" kelimesine benzer bir sıklıkta ve genellemede kullanılmakta olduğunu görüyorum. Abi İddaa'da tek maçtan yattım. Hep o kapitalizm yüzünden. Dayı çay çok koyu olmuş rica etsem biraz açar mısın. Kapitalizmin oyunları. Usta enselerden biraz al, biraz da favorileri düzelt. Uu beybi kappi kappi. Kapitalizmden neden yeni ortaya çıkmış bir kavram gibi bahsediliyor, yoksa milletin kolayına mı geliyor bu şekilde gündelik pratiklere atfetmek. Tıpkı trafikte,gündelik yaşamda gerçekleşen her olumsuzlukta akepeye sövmek gibisinden. Kapitalizm kelimesi çok genel kullanılıyor, tüm kavramların bir bütünü gibi cümle içinde hem özne, hem yüklem, hem de bir fiil olabiliyor. Kapitalizm kapitali kapti. Dünya gezegeni çok kalabalık bir nüfusa sahip olduğu için her saniye olaylar olaylar gerçekleşiyor. Ve biz tüm bu olayları allem edip kallem edip bir şekilde kapitalizme bağlıyoruz. Dünyadaki her türlü olayı kapitalizme bağlama potansiyeline sahibiz. Bir ara Penguen dergiside Emrah Ablak'ın "bence .... insanın kendine yakışanı giymesidir" diye bir bölümü vardı, ona benziyor bu muhabbet. Bence kapitalizm insanın kendine yakışanı giymesidir. Gerçi aslında, bence kapitalizm insan kendisine yakışıp, yakışmadığına bakmadan giyinmesidir o da ayrı.

Neyse ne diyorduk. Kapitalizmin sanata, kültüre, siyasete, spora, ekonomiye ve topluma başka başka yansımaları mevcuttur. Belki de tüm bu alanların ortak yönü sadece hızlı tüketim mantığınca süre gelmeleridir. Gerçi, tüketim konusunu kapitalizmden ziyade postmodernizme bağlamak daha doğru bir davranış olur. Çünkü tüm bu tüketim agresyonunu içeren akım postmodernizmdir. Bilmiyorum belki de değildir hemen bir yargıya varmayalım :) Bakıyorum da hemen gaza geldiniz.


Kapitalizm dünyada yaptıklarımızın temel sebeplerinden ziyade sonuçlarındandır. Dünyada olup bitenin asıl sebebi insan soyudur. Bizim yaptıklarımız doğal bir süreç sonucunda kapitalizmi doğurur. Gerçi sebep sonuç ilişkisi diye de bir şey var. Erotik bir ilişki, yapış yapış, vıcık vıcık, emmeli gömmeli.

Güçlü olma arzusu canlıların özünde var. Alfa erkeği olmak herkesin arzusudur! Kapitalizmin bir getirisi değil! Fakat çağımızda Alfa Erkeği olmanın bir yolu da sağlam nakit paraya sahip olmaktan geçiyor. Para medeniyettir, medeniyettir para. Kahrolsun kapitalizm yaşasın U2! Bono o kolormatik gözlükleri Sümerbank'tan mı alıyor sanıyorsunuz? Dünya barışından ekmek yiyor işte adam. Yazının arasında sosyolojik, demografik ve kentsel ibarelerini sıkıştırsam daha mı uzman gözükürdüm? Yoksa ben de yazının sonunu Michael Sikkofield gibi masona, illuminatiye mi bağlasaydım acaba. Böyle çok ilgi çekici olmadı gibi. Hail Lord Cthulhu!

21 Ağustos 2012 Salı

Kurumsal Balıkçı


Deniz diye başlıyorum yazıya dikkat et hacı burda kendimizi de itin gtune sokuyoruz.Yaz bitiyor sor tatil yaptın mı diye?Hayır.Amacım burda beyaz yakalılar gibi çok yoğun çalışıyoruz tatile gitmeye fırsat yok gibi bıdıbıdı yapmak değil.İstemeden yapmak zorunda olduğumuz çok şey var şimdi saymayı denesen aklına 4-5 madde gelir fakat kendini bir gün şartlandırıp bugun yapmak istemediğim her şeyi not alacağım desen belki 60-70 madde yazarsın.Sabah erken kalkmak ile başlayıp gece yine çok içtim lan diye biten günler yaşıyorum ben.An itibariyle tarih 21 Ağustos saat 20.32 İstanbuldayım bu sıcakta ne işim var lan benim burda bu saatlerde benim deniz kenarında rakı-bira-cin içiyor olmam lazım hatta sabaha kadar o deniz kenarında oturup yarın öğlen 2-3 gibi uyanmam lazım yapmak istediklerim bunlar ama yarın olacaklar şu şekilde 07.00 uyan işe git çalış 23.00 eve geri dön kayıp bir gün daha.Şartlar bunu gerektiriyor ama şimdiden yoğun tempoda çalışmaya alıştırıyoruz bünyeyi ileride 'işler yoğun fırsat bulamadık tatile gitmeye'demek için devamı zaten bıdıbıdı.Beklentiyi düşürmek lazım hacı özeniyorum lan balıkçılara ne güzel hayat lan dedim bunların ki.Şimdi karşıma 2 balıkçı getirsen onlar da bıdıbıdı yaparsa bu sefer bunlarında hayatı hayat değil ha diyebilirim orası ayrı,o yüzden onların hayatı en iyisiymiş gibi düşünmeye devam ediyorum ben.Bir de ido gerçeği var hayattan soğuttunuz be amk zaten canım sıkkındı üç buçuk saatte geldik iki saatlik yolu.Gerçi arta kalan birbuçuk saatte düşünmeye başladım balıkçıları adamın yanından 400 kişi geçiyoruz boktan bir feribotla dayının umrunda değil olaya anlam katmak için söylemiyorum ama balıkçı dayı çok sağlam içiyordu rakıyı.Siz hepiniz gidin işinize gücünüze benim işim zaten bu der gibi .

14 Ağustos 2012 Salı

Yangın merdiveninden kaçıyorum izimi sürmeyin!

Aylardan Ramazan ayı. Allah'a şükür ve şuku sunmak için mükemmel bir zaman. Elindekilerle yetin, Allah'a şükret ve önünden ye. Az izin, çok iş, maksimum verimlilik. Tüm bu beklentiler motor yağı performansından değil, insan evladından.

Çalışmak yaşamın arasında yapılması gereken bir yan faaliyetken, yaşamak çalışmaktan geriye kalan kısıtlı zamanın arasına sokuşturuverilen "boş" vakittir. Zaten en başından bir kere, çalışmadığın zaman dilimine boş vakitler sözcük öbeğini uygun görmek sıkıntılı bir mantıktır. Herhangi bir iş verenin işim olmadığı vakitler sıkılacağımı düşünmesini istemem. Sadece sıkıcı insanlar sıkılır.

İzin isteme sıkıntısı. İşe geç gelirsin ayıplanırsın, akşam çalışır ve işten geç çıkarsın yorumsuz, isimsiz, duyarsız geceler. Ya ben 3 gün izin alacaktım da, Allah belamı versin benim, evet, öyle demek istemezdim ama biraz iş dışında bir şeyler yapsam, etsem dedim ben, yani ne haddime biliyorum da. Şüpheli gözler, ee nereye gidiyorsun.

Tatilde ola ki metrobüs etkisini özlersem, diskoya gideceğim. Kalabalık ve sıkışık ortamda elimi,kolumu nereye koyacağımı bilemiyorum. Disko değil gece kulübü!!! Gece kulübü nedir ya, Playboy veri veri private blue night ovv yee beybi kuşağı gibi. Duyan da Heff Hugner'ın VIP konuğu sanacak bizi. Oysa öyle değil bangır bangır Soner Sarıbıdıbıdı çalıyor içerde, duyuyorsun işte. Bağrı açık gömlekliler Redbull-Votka içiyor. Snıff snıfff...Burası güneş kremi kokuyor. Kimi kandırıyorsun...

10 Ağustos 2012 Cuma

Balkonsuz Ev Saçsız Cüneyt Arkın'a Benzer

Dün Dikilitaş'ın sarp yokuşundan aşağı iniyorum. Halı sahadan çıkmışım yorgunum, akşam 11 buçuk olmuş. Yürürken sağ tarafımda balkonda yerde oturan,uzanan kızlar gördüm, muhabbet ediyorlardı. Onları görünce aklıma gündüz okuduğum Umut Sarıkaya karikatürü geldi. Bu karikatürde Godzilla şehire saldırıyordu herkes balkonda çömelmiş umarsız bir şekilde karpuz yiyor ya da çay içiyordu. İnsanlar balkonda yerde oturur mu lan demiştim kendi kendime. İşte akşam gördüm ki oturuyorlarmış. 2 dakika sonra yokuştan biraz daha indim beyaz atletle oturan işçi çayını demlemiş sandalyesini taburesini çıkarmış inşaatın girişinde arkadaşıyla sohbet ediyor. Biraz daha yürüdüm sol tarafımda tıkış tıkış, bayık, karma karışık kokular yayan sıcak nargile kafeye tıkılan insanlar, sağımda sokakta yere yorganı sermiş uyuyan bir teyze ve yanında kaldırımda çekirdek çitleyip muhabbet eden iki kadın. Hava da güzel esiyor. Tekrar bir sağıma soluma baktım. Solda nargile kafedekiler sıkışık masaların verdiği gerginlikle dumandan terliyorlar, diğer tarafta kaldırımdakiler serin serin sohbet edip şen kahkahalar atıyorlardı.
Hava almak için balkona çıkarsın. Balkon akşamları eser. Olayı budur. Fakat Türkiye'de çoğu balkon kiler gibi kullanılmaktadır. Balkon kapattırılır, turşu ve salça burada depolanır. Balkonlar kapalı, pimapenleri yaptırdık, kafalar rahat. Kışın artık oradan soğuk da fazla üfürmeyecek. Pencereleri kapat, balkonu izole et, geç içeri klimayı kökleyip televizyonu aç. Dışarısı efil efil esiyor ama sen evin içerisinde vantilatörün karşısında Bodrum'da hangi ünlü hangi ünlüyle çakışıyor onu izle.
Piknik yapan, balkonda yerde oturan, akşam sahilde çekirdek çitleyen veya parkta oturup bira içen kimse ve kimseler neden bayağı, basit veya berduş insanlar olarak görülür. Nargile kafede esmeyen köşede 2 kişilik koltuğa 3 kişi sıkışmak daha mı güzel? Balkonda oturan, çimlerde yayılan kişiyi salkım saçak ve banal gör. Sen daha hauğus (house) kafede masa kovala. Sıcak nargile buharı ve sıkışık masalar mı, püfür sokak masası mı? Delgeç koyuluğundaki en az iki liralık çayı sipariş vermek adına garsonun görüş alanına girme çabalarında türlü hokkabazlıklar yapmak...Almayayım.

Kabul ediyorum iş çıkış saatlerinde metrobüs tatsız oluyor. Özellikle Zincirlikuyu zombilerin şafağına benziyor. Yürümek için düz adımlar değil, penguen misali yanlara salınarak yürümek gerekiyor. Bu hafta başları sanırım, Zincirlikuyu'da metrobüs kapıları açtı ve bizi saldı.
İsyan ederek çıkan bir abla "öff zaten leş gibi de kokuyorsunuz" dedi. Artık kime dedi, niye dedi bilmiyorum ama hatun orada Danny Granger kafası( basketbol şampiyonası için Türkiye'ye geldiğinde Türkler eşek ölüsü gibi kokuyor demişti) yaşadı. İçindeki Sözcü gazetesi okurluğunu kustu. Aylar önce metrobüse binmekte geç kalmış, götünü bir koltuğa oturtamadığı için bu insanların eğitilmesi şart canım böyle olmaz seminerleri veren 2 moruk da insanları benzer bir aşağılama gayreti içine girmişti. Sizin dışınızda herkes kokuyor, herkes cahil ve eğitilmesi gerekiyor, herkes göt ibne orospu çocuğu. Dünya göt olmuş haberimiz yok. Eğit beni babam.

Moda olayına hiç bir zaman sempatiyle yaklaşamadım. Şu uzun şort mayo olayına da hiç ısınamadım. Çok değil şundan 10 sene öncesinde, diz altı şort giyip denize yaldır yaldır koşanlara, donla denize girenle aynı muameleyi yapıyorduk, o kişileri "yobaz" olarak kategorize ediyorduk. Billabong "yobaz" mayosu yapınca ama bayıla bayıla aldın. Hayırdır? Beyaz atlet mi? Ay Berksin çok krosun. Tank top giyince öyle demiyorsun ama? Neden Tank Top dediğin şey de en nihayetinde pahalı bir atlet. Bir atlete 20 liradan fazla verince, aaa ama Berksin bu atlet seni çok yapılı, hoş göstermiş. Çok tatlısın beni arabanla gezdir.

Pencereden bakan insan basit, meraklı ve bayağı insandır? Pencere başında eski usul takip mekanizmaları ayıplanırken, yeni usul sosyal medya takipçiliği "modern" insanın içinde bulunması öngörülen mecralar olarak görülüyor. Geçen bir haber okudum şey diyo "Facebook'u olmayan insandan korkun psikopat olabilir". Bizim ofisin yarısının Facebook hesabı yok ben boku yedim o zaman. Kendini "modern hayatın sesi" olarak tanımlayan İstinye Park insanı balkonunu pimapenleyip, perdesini kapatıp, kendini dışardan izole ederek laptop başında kendini birey yaparken, giriş merdiveninde balkonda oturan anlamaz&bilmez&algılayamaz insan günün keyfini dışarıdakilerle paylaşıyor. Burada kim muhafazakar ve kapalı kapılar ardında yaşıyor?

Türkiye vatandaşları teknolojiyi, özellikle mobil teknolojiyi çok yakında takip ediyor. Fakat iş teknolojiyi eleştirmeye geldiğinde onlar bizi mecbur etti, teknoloji hayatımızı yapay bir hale bürüdü deniyor. Teknoloji geldi, ilerledi ve bizi mahkum etti. Ağam paşam isyanda. Tüm bu lafları söylerken gözlerini telefonunun ekranından ayırmıyor. Çünkü çok acil, önemli, şuan halledilmesi gereken, dünyaya yaklaşan bir cisim var ve o telefonla bu devasa gök taşını etkisiz hale getirmeye çalışıyor.Teknolojinin yan etkilerinden dem vurup nefret kusarken, yeni çıkan her ürüne tampon takibi yapmak biraz ikiyüzlülük oluyor.

İstanbul'un havası artık kirli burada yaşanmaz. Trafik ömrü bitiriyor. Fısss. Abi benim sprey deodorant bitmiş seninkinden alıyorum. Terli vücuda soğuk sprey teması. Ben çıkıyorum, senin arabayı alıyorum bu arada, şimdi benim jiple park yeri bulamam. Sen de benim jipi al bugün istersen, anahtar odamda klimanın altındaki çekmecede. Görüşürüz.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Kent Komandoları

Tarihte isimleri geçen kahramanların bir çoğu sakallı-bıyıklı adamlardır. "Gerçek" kahramanın tıraşla, losyonla işi olmaz. Tıraş olmaya vakti bile olmaz. Spor salonlarında badi yapıp, göğüs kıllarını tıraş etmez. Malkoçoğlu, Battal Gaziye göğüste kaç kilo basıyorsun abi diye sormaz.(gerçi aynı yıllarda yaşamadıkları için soramaz da)Balta ve kılıç sallayarak, düşman peşinde atlayıp, zıplayarak, herhangi bir antrenörle çalışmadan "gerekli" kaslarını geliştirirler.

Tüm bu düşünceleri yeni nesil askerleri heveslendirmek için piyasaya sürülen "Rambo" altüst etmiştir. Kastan gömleklere sığamayan, en zorlu çamurlu arazide bile tıraşını ihmal etmeyen kahramanlar ortaya çıkmıştır...

Conan, Rambo,Batman, Superman, Spiderman yüzyılın kurtarıcıları oldu. Çizgi romanların sinek-kaydı tıraşlı, kare çeneli süper kahramanları Leonidas'ın, Che'nin sakallarını yoldu.

Süper kahramanlarda Antik Yunan uygarlığına bir dönüş olduğunu sezinliyorum. Açıp bakarsanız Perseus da tıraşlı Wall Street'den çıkma bir kolejli gibidir. Gerçi bir diğer antik kahraman Herkül genelde sakallı tasvir edilmiştir. Herkül abimiz sadece çekilen dizilerde, filmlerde damat tıraşıyla boy gösterir, yoksa molla sakallı, işinde gücünde bir delikanlıdır. Herkül 3 başlı cehennem köpeği "Cerberus"'u boğazlarken yarın giyeceği süper kahraman taytının ütüsünü düşünmemiştir. Şimdilerde ise vücutları terbiye edilmiş, yolunmuş tavuk misali tüysüz, pazılı spor salonu müdavimleri filmlerde maceradan maceraya koşmaktadır.

Bacaklarına taş bağlayıp zıp zıp zıplayan, kayalara yumruk sallayarak antrenman yapan Cüneyt Arkın nerede, protein tozu içip, yağ-kas oranından dolayı gözüne uyku girmeyen Vin Diesel nerede. Sorarım.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Rakı vs Yeşil çay

Geçen cumartesi Ugarokk ile içiyoruz,ayıptır söylemesi rakı içiyoruz.Balkona kurduk sofrayı aldık mezeleri aldık köfteyi Ugarokk on numara pişirmiş köfteleri tam akşamcı modundayız muhabbet on numara şarkılar güzel,buraya kadar size ne tabi amk orası ayrı.
Neden içiyorsun sorusuna maruz kalan var mı lan aranızda ? İnsana neden içiyorsun diye sormak,neden kitap okuyorsun,neden müzik dinliyorsun,neden film izliyorsun gibi soruları sormakla aynı hacı.Hadi diyelim arkadaş çok iyi niyetli alkol zararlı vs vs o yüzden soruyor sigara içerken neden sigara içiyorsun diye soranla karşılaştınız mı lan ? 
Neden bir niyet arıyorsunuz lan içenlerde mutlu olur içer,üzülür içer,maç izler içer,belgesel izler içer,yorgundur içer,uyumak için içer,düşünmek için içer,yolculukta içer,kafa dağıtmak için içer.Karaciğer böbrek ayağına zararlı demeyin,ne yediğinizi bilmiyorsunuz lan,hamburgeri ye cola yı iç,iş beyaz peynirle rakıya geldiğinde zararlı.Nah zararlı.Daha iyi besleniyoruz lan biz senden sen takıl yeşil çayınla,corn flakesinle biz sana soruyormuyuz lan neden yeşil çay içiyorsun diye sorsak emin ol vereceğin cevaplar mide bulandırır.Hazmı kolaylaştırıyor,zinde uyanıyorum(zinde uyanıp ne yapacaksa amk biz zinde uyanmıyoruz ama yine mecburen zinde uyanmış gibi takılıyoruz şirkette),kilo veriyorum aranıza yeşil çayın tadını seven varsa onu rakı içmeye davet ediyorum emin ol birader rakının tadı çok daha acı ama çok daha güzel.
Bir de ayarında içenler var 1 dubleden ayar mayar olmaz amk kandırmayın lan kendinizi hem içerim hem sağlıklı yaşarım modundakilere sesleniyorum adam gibi muhabbete katılamıyorsan içme lan hiç içme veya oturma rakı masasına burda amacım rakı masası ve klişe raconları yazmak değil hacı.Rakının kokusunu sevmiyorum ama tadı güzel diyenler bu nasıl bir ikilem lan içmeden otur köşende ama içenlere 'nasıl içiyorsunuz bunu yeaa' diye sorup can sıkma masaya yancılık yapma.
Biz sizin kuşburnunuzu,ıhlamurunuzu,yeşil çayınızı,domates suyunuzu yadırgayıp sormuyorsak neden bunları içiyorsunuz diye siz de bizi yadırgayıp sormayın,sen sağlıklı,organik beslen biz sağlıksız beslenelim,sen bizden 10 sene daha fazla yaşa artık ne bok yiyeceksen o 10 senede.Bir de rakı masasında .mcık .amcık konuşanlar var onlar bir dahaki yazıda yerlerini alacaklar.Selametle