10 Ağustos 2012 Cuma

Balkonsuz Ev Saçsız Cüneyt Arkın'a Benzer

Dün Dikilitaş'ın sarp yokuşundan aşağı iniyorum. Halı sahadan çıkmışım yorgunum, akşam 11 buçuk olmuş. Yürürken sağ tarafımda balkonda yerde oturan,uzanan kızlar gördüm, muhabbet ediyorlardı. Onları görünce aklıma gündüz okuduğum Umut Sarıkaya karikatürü geldi. Bu karikatürde Godzilla şehire saldırıyordu herkes balkonda çömelmiş umarsız bir şekilde karpuz yiyor ya da çay içiyordu. İnsanlar balkonda yerde oturur mu lan demiştim kendi kendime. İşte akşam gördüm ki oturuyorlarmış. 2 dakika sonra yokuştan biraz daha indim beyaz atletle oturan işçi çayını demlemiş sandalyesini taburesini çıkarmış inşaatın girişinde arkadaşıyla sohbet ediyor. Biraz daha yürüdüm sol tarafımda tıkış tıkış, bayık, karma karışık kokular yayan sıcak nargile kafeye tıkılan insanlar, sağımda sokakta yere yorganı sermiş uyuyan bir teyze ve yanında kaldırımda çekirdek çitleyip muhabbet eden iki kadın. Hava da güzel esiyor. Tekrar bir sağıma soluma baktım. Solda nargile kafedekiler sıkışık masaların verdiği gerginlikle dumandan terliyorlar, diğer tarafta kaldırımdakiler serin serin sohbet edip şen kahkahalar atıyorlardı.
Hava almak için balkona çıkarsın. Balkon akşamları eser. Olayı budur. Fakat Türkiye'de çoğu balkon kiler gibi kullanılmaktadır. Balkon kapattırılır, turşu ve salça burada depolanır. Balkonlar kapalı, pimapenleri yaptırdık, kafalar rahat. Kışın artık oradan soğuk da fazla üfürmeyecek. Pencereleri kapat, balkonu izole et, geç içeri klimayı kökleyip televizyonu aç. Dışarısı efil efil esiyor ama sen evin içerisinde vantilatörün karşısında Bodrum'da hangi ünlü hangi ünlüyle çakışıyor onu izle.
Piknik yapan, balkonda yerde oturan, akşam sahilde çekirdek çitleyen veya parkta oturup bira içen kimse ve kimseler neden bayağı, basit veya berduş insanlar olarak görülür. Nargile kafede esmeyen köşede 2 kişilik koltuğa 3 kişi sıkışmak daha mı güzel? Balkonda oturan, çimlerde yayılan kişiyi salkım saçak ve banal gör. Sen daha hauğus (house) kafede masa kovala. Sıcak nargile buharı ve sıkışık masalar mı, püfür sokak masası mı? Delgeç koyuluğundaki en az iki liralık çayı sipariş vermek adına garsonun görüş alanına girme çabalarında türlü hokkabazlıklar yapmak...Almayayım.

Kabul ediyorum iş çıkış saatlerinde metrobüs tatsız oluyor. Özellikle Zincirlikuyu zombilerin şafağına benziyor. Yürümek için düz adımlar değil, penguen misali yanlara salınarak yürümek gerekiyor. Bu hafta başları sanırım, Zincirlikuyu'da metrobüs kapıları açtı ve bizi saldı.
İsyan ederek çıkan bir abla "öff zaten leş gibi de kokuyorsunuz" dedi. Artık kime dedi, niye dedi bilmiyorum ama hatun orada Danny Granger kafası( basketbol şampiyonası için Türkiye'ye geldiğinde Türkler eşek ölüsü gibi kokuyor demişti) yaşadı. İçindeki Sözcü gazetesi okurluğunu kustu. Aylar önce metrobüse binmekte geç kalmış, götünü bir koltuğa oturtamadığı için bu insanların eğitilmesi şart canım böyle olmaz seminerleri veren 2 moruk da insanları benzer bir aşağılama gayreti içine girmişti. Sizin dışınızda herkes kokuyor, herkes cahil ve eğitilmesi gerekiyor, herkes göt ibne orospu çocuğu. Dünya göt olmuş haberimiz yok. Eğit beni babam.

Moda olayına hiç bir zaman sempatiyle yaklaşamadım. Şu uzun şort mayo olayına da hiç ısınamadım. Çok değil şundan 10 sene öncesinde, diz altı şort giyip denize yaldır yaldır koşanlara, donla denize girenle aynı muameleyi yapıyorduk, o kişileri "yobaz" olarak kategorize ediyorduk. Billabong "yobaz" mayosu yapınca ama bayıla bayıla aldın. Hayırdır? Beyaz atlet mi? Ay Berksin çok krosun. Tank top giyince öyle demiyorsun ama? Neden Tank Top dediğin şey de en nihayetinde pahalı bir atlet. Bir atlete 20 liradan fazla verince, aaa ama Berksin bu atlet seni çok yapılı, hoş göstermiş. Çok tatlısın beni arabanla gezdir.

Pencereden bakan insan basit, meraklı ve bayağı insandır? Pencere başında eski usul takip mekanizmaları ayıplanırken, yeni usul sosyal medya takipçiliği "modern" insanın içinde bulunması öngörülen mecralar olarak görülüyor. Geçen bir haber okudum şey diyo "Facebook'u olmayan insandan korkun psikopat olabilir". Bizim ofisin yarısının Facebook hesabı yok ben boku yedim o zaman. Kendini "modern hayatın sesi" olarak tanımlayan İstinye Park insanı balkonunu pimapenleyip, perdesini kapatıp, kendini dışardan izole ederek laptop başında kendini birey yaparken, giriş merdiveninde balkonda oturan anlamaz&bilmez&algılayamaz insan günün keyfini dışarıdakilerle paylaşıyor. Burada kim muhafazakar ve kapalı kapılar ardında yaşıyor?

Türkiye vatandaşları teknolojiyi, özellikle mobil teknolojiyi çok yakında takip ediyor. Fakat iş teknolojiyi eleştirmeye geldiğinde onlar bizi mecbur etti, teknoloji hayatımızı yapay bir hale bürüdü deniyor. Teknoloji geldi, ilerledi ve bizi mahkum etti. Ağam paşam isyanda. Tüm bu lafları söylerken gözlerini telefonunun ekranından ayırmıyor. Çünkü çok acil, önemli, şuan halledilmesi gereken, dünyaya yaklaşan bir cisim var ve o telefonla bu devasa gök taşını etkisiz hale getirmeye çalışıyor.Teknolojinin yan etkilerinden dem vurup nefret kusarken, yeni çıkan her ürüne tampon takibi yapmak biraz ikiyüzlülük oluyor.

İstanbul'un havası artık kirli burada yaşanmaz. Trafik ömrü bitiriyor. Fısss. Abi benim sprey deodorant bitmiş seninkinden alıyorum. Terli vücuda soğuk sprey teması. Ben çıkıyorum, senin arabayı alıyorum bu arada, şimdi benim jiple park yeri bulamam. Sen de benim jipi al bugün istersen, anahtar odamda klimanın altındaki çekmecede. Görüşürüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.