25 Nisan 2013 Perşembe

Karşılaşma

Karşılıklı sert bakışlar atan iki adamın yolda birbirlerine doğru yürümesi hayra alamet değildir. Gerilen elektrik hatları eşliğindeki sabit bakışlar. Akabinde...

-Şşşşt birader bir saniye bakar mısın?
-Buyur!?
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-Gözlüğünü çıkar! Gözlüğünü!..... Saffet? Ayu Saffet?
-665 İbrahim. Kara İbrahim?
-Vay güzel kardeşim ne haber ya yıllar oldu görüşmeyeli. Kaç yıl oldu? 25 yıl oldu mu?
-Aynen İbrahim hiç aramayıp sormadın. Nerelerdesin hayırsız?
-Kim hayırsız? Sen aradın mı!? Kaç paralık adamsın?
-Vallahi İbrahimcim geçen sene 2 milyon lira vergi ödeyerek Yozgat'da vergi rekortmeni oldum sen kaç paralık adamsın?
-Şöyle diyeyim Saffetim. Bu sene cillop gibi yeni bir kontrat imzaladım. Trink 5 milyon doları hesabıma yatırdılar.
-İyiymiş abi
-İyidir iyidir
-Kime güveniyorsun?
-8 kişilik koruma timim var. Bir de helikopter çektim altıma. Ayağımı yerden kessin yeter. ehehehe. Sen ne ayaksın?
-Biliyorsun lisede boks yapardım. Ağır siklet boks şampiyonuyum. Küçük kardeşim de emniyet genel müdürü.
-Güzel güzel. Doğru diyorsun televizyonda zaplarken görmüştüm sanki bir sefer. Ağzın burnun kırılmış ringde yatıyordun.

İki eski arkadaş tekrar görüşmek üzere sözleşip vedalaşırlar...

-göt neyine güveniyorsa...
-ırsspı çıcığı




20 Nisan 2013 Cumartesi

Bardak

Siktiğiminin havası bile normallerin altında ben nasıl üste çıkayım. Dostoyevski dahi reklam metni yazarlarına boyun eğiyor be. Ben ne yapayım. Gelecekten geçmişe gelip gidiyoruz. Ayfonlar ile beraber kablolu telefon devrine geri dönüyoruz. Zart zurt şarjı bitiyor. Etraf kötü çocuk olamayan iyi çocuklarla dolu. Belki de kökten hepimiz kötüyüz. Şarabın romantik ve sofistike imajına sığınıp kibar kadehimi yemek boruma gömüyorum.

Şehrin silueti hamur işi yemekten uçamayan martılar ve insan artığı yemeklerle beslenen hantal köpeklerle dolu. Bugün arzulanan sahnelerin geçmişteki yansımalarını izliyoruz. Bir yığın tenekeden oluşan şilebin daracık boğazdan geçmesini görmezden geliyoruz. İnşaat halindeki Karaköy'ü de öyle. Tepelere çimento heykeller sıkıştırılmış. Denize karışan mazotla, beyni sarsan motor gürültüsü. Vapur fotoğrafçıları 5 mega piksel telefon kameralarıyla harika martı ve siluet fotoğrafları yakalıyor. En kötüsü de belim feci bir şekilde ağrıyor. Yüzüme çarpan hafif rüzgar ve iş günü gündüz uykusuna yatabilecek olmam yüzümü gülümsetiyor. Peki bu koku nereden geliyor? Tüm bu olumsuzluklar bardakla ilgili. Boş ya da dolu olması. Yavrum şu boşalan bardağımı doldur ve yanıma gel sana bir hikaye anlatacağım.

5 Nisan 2013 Cuma

Boy, everbody is stupid except me



Gün geçmiyor ki Facebook ve Twitter'da yeni bir komikli& atarlı fotoğraf veya video paylaşılmasın. Gün itibariyle üye insan sayısı kadar hayran grubu içeren Facebook, herkesin sevme ve sevilme ihtiyacını biraz olsun gideriyor. Kendimize hayran olabileceğimiz sayfalar yaratabiliriz. Kendimize abone olabilir, kendimizin paylaştıklarını beğenebiliriz. Tıpkı bir mastürbasyon gibi tüm gün takdir dağıtıp aynı zamanda takdir de toplayabiliriz. En önemlisi de yandaş bulup takdir toplamak için harika bir mecra haline dönüşen sosyal medya sitelerinin gece gündüz açık olmasıdır. Zamansız bir mekanda "her fikre" açık bir ortam bulunabilmesi, kendimizi daha çok kişiye ifade edebilmemize olanak sağlıyor. Mı acaba? Aynı fotoğrafın veya videonun onlarca defa paylaşıldığını gördükçe ortak bir sanal kültür yarattığımızı da ara ara düşünmüyor değilim. Çılgın gibi bir fotoğraf paylaşımı ve fikir beyan edilişi gerçekleşiyor. Bu herkesin kendi fikrini ifade edebileceği bir platform bulması açısından çok çok olumlu olsa da, sürekli aynı doğrultuda paylaşılan aşağılayıcı gönderiler bazen sinir bozabiliyor.

Bizi bu şiddetin ortasına bırakan şey saf şeytan arayışının ta kendisidir. Bazı kişilerin veya toplulukların yaptıkları hiç iç süzgeçlerden geçirilmeksizin itin götüne sokulur ve her yaptığı fiilin altında bir pislik aranır. Zaman zaman hoşlanmadığımız kişiler veya kuruluşlar tarafından gerçekleştiren iyi şeyler de olabilir. Tıpkı hoşlandığımız veya desteklediğimiz tarafın aynı şekilde kötü fikirleri savunmaya meyilli olabileceği gibi. Belli bir taraftan gelen tüm adımların saf iyi ya da saf kötü olduğuna karşı sarsılmaz olan inançlarımız bizleri hiç bir şeyi tartışmamaya, iyice değerlendirmemeye sevk eder. Aynı zamanda da bizi bir o kadar totaliterleştirir ve körleştirir. "Bizler" gibi olanlardan takdir toplar, "bizler" gibi olan çevremize de beğeniler saçarız. Bu hayatımızı kolaylaştırır. Biri ya kötüdür ya da iyi. Kendime yandaş buldukça beyni dağılmış bir "terörist" fotoğrafı paylaşmak benim insani görevimdir. Çünkü onlar bir insan değil bir metadır. Bir fikrin somutlaşmış görüntüleridir. Bunlara o kadar inandım ki şiddeti haklı kıldım, devlet eliyle yapılan şiddeti unuturum gibi oldum, gömdüm. İnsanlığı göt cebime koydum, benim gibi düşünmeye ölümü, işkenceyi, en kötüsünü uygun gördüm. Bu bir gerçek, su götürmez bir pisliktir. Sabit fikirlerle bir puta taparcasına hep aynı çizgide kalmak istikrar değil kolaya kaçmak veya değişen gündemleri kabullenememektedir. Herkesin kendi düşünme, değerlendirme yeterliliği varken Atatürk'ün rahat, güvenilir ve sarsılmaz kucağına oturup da oradan eğilip dışarı bakmamak, "hayat boş eğlen coş" fikrini benimseyen ergen diye tabir ettiğin kişinin gayesinden çok da farklı değil. Güçlü bir liderin gölgesinden dışarı çıkmadan geniş bir gruba dahil olma fikri o kadar cazip gelir ki ötesini aramaz, var olanı sorgulamaz hale dönüşürüz.

İlkokul'da hocalarımız eleştiri yapmanın sadece bir yerme yada kötüleme değil aynı zamanda yapılan eyleme bir derinlik katabilecek bir araç olduğunu söyler dururlardı. Eleştirmek her zaman olumsuz değil aynı zamanda olumlu bir yönde de yapılabilir derlerdi. Anlaşılan o ki okullarda öğretilen nadir yararlı şeyler biri olan bu duyguyu bütünüyle özümsemeyi becerememişiz. Belli zümrelerin bazı aksiyonları üzerinde hiç düşünülmeden onların anında eleştirmesi, üstünkörü bildiğimiz şeylerin üstünü kapatmak için harika bir kılıf oluşturuyor. Bu da yapılan bazı eylemlerin incelenmeden, iyice anlaşılamadan eleştirilmesine sebebiyet veriyor. Bu bizim hemen her şeye anında tepki vermemiz, hiç bir şeyi etraflıca düşünmeden ona karşı çıkmamıza veya onu takdir etmemize neden oluyor. Son günlerin popüler gündemi ve eleştiri konusu akil insanlar. İktidardaki partiyi bütünüyle eleştiren hemen hemen herkes bu akil insan projesine olumsuz tepki verdi. Bunlar akil insan mı pehhh hadi oradan sende! Onların akli kendine yetmez! gibisinden asıl olayın önemi üzerinde hiç düşünülmeden yorumlar yapıldı. Akil insan olarak seni mi seçecekti? Meğer herkes akil insan olmaya ne kadar da meraklıymış. Senin neden akil insan olmadığın hakkında hiç düşündün mü? Köprülerin kurulması ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören insanlarla iletişimin kolaylaşması adına seçilen bu heyete, düşünmeksizin anında tepki veren düşmanca fikirli "birinin" katılmaması çok da yerinde olmuştur. Yapılan faaliyetin savaşta ölen yüz binlerce insana ek olarak yüz binlercesi daha ölmemesi için kurgulanmış olması hiç konuşulmadan, "akil insanlar iktidar partisinin maymunlarıdır" denerek bütün sürecin bir kenara atılması, bir günde yüzlerce fotoğraf paylaşıp karşıt fikri aşağılayıcı paylaşımlarda bulunma eylemini mükemmel bir şekilde açıklıyor. Benim dışımdaki herkes salaktır diyerek birlik değil nefret yaratırız. Peki peki. En güzelini sen yaptın. En güzel şarkıyı sen yazdın. Evet beni de çarmığa asabilirsiniz. Marangoz bana yakın bir şeylerde hemen bir şeyler ayarlarız. Eğer beni sevecekseniz tüm parti liderlerine sikimi yalamalarını söyleyebilirim. Eminim bu sizi memnun edecektir. Eğer öyleyse bu çarpık ve vahşice tutkularla sevmeyin beni. Ben kimseden değilim. Ben tek siz hepiniz!

4 Nisan 2013 Perşembe

Papaz karası

Güzel havayı bulunca attım kendimi dışarı. İşin gerçeği tuhafiyeciye uğrayacaktım. Havanın güzel olması da bana ilave kıyak olmuştu. Vurdum ağırlığımı yokuş aşağı sokaktan iniyorum. Köşeyi döndüm, tuhaf, tıknaz cübbeli bir adam. Sakalı da var. Bu cübbe başka cübbe. Morlu, pembeli, leylaklı işlemeler üstünde. Biraz da vücuda yapışan tarzdan. Bu adamı bir yerden gözüm ısırıyor...

Cübbeli ile göz göze geldiğimde adam birden irkildi, huzursuz oldu. İşte o an tanıdım onu. Geçtiğimiz günlerin bir sahnesinde evimden kapı dışarı ettiğim sakallıydı bu. Bir süre hareket etmenden dikildik sokakta. Onu tekrar görmek, hem de tuhaf bir cübbe içinde buluvermek, yeniden içimde onun hakkında bir merak uyandırmıştı. Sonra sessizliği ben bozdum; "gel parkta bi şarap içelim papaz efendi" dedim. Pis pis sırıtarak kafasını salladı. Gözlerinin içi gülüyordu. Verdim eline şarabı dedim anlat. Hikayen nedir amcacım? Geçen geldin kapıma, bugün geldin sokağımın aşağısına. Olayın nedir? Laf lafı açtı diyemeyeceğim. Açmadı. Ara sıra parkın yanından geçen kızları kesti. Onun dışında da şarabına yumuldu.

"Ben oldukça sığ bir adamım evlat, basit bir adamım işte" dedi bir anda. Sonunda ne kadar sığır bir adam olduğunu itiraf etmişti. Tüm gizemini balyozla kırıp döktü. Hikayesine karşı ilgimi kaybetmiştim. fakat anlatmaya devam etti... Türlü ilginçlikler yapıyorum. Bu yaptıklarım da milletin hoşuna gidiyor. Özellikle gençlerin. Amacım ne? Amacım basit; hayatta kalmak. Bu kıyafetleri de rastgele bir tiyatro salonun eskimiş kostümleri attığı çöpten buldum. Türlü türlü şekillerde dikkat çekip ekmek yiyorum. "Sen de haklısın" diyerek gazı verdim buna. Bu lafı duyunca iyice bir heyecanlanıp konuşmasını sürdürdü...

Biliyor musun sen sürekli bana amca, dayı diye hitap ediyorsun ama benim yaş daha 29. Sakalları beyaza boyattım. Dişler desen zaten beter haldeydi. Bu da işimi kolaylaştırıyor hani. Bu fikir arkadaşlarım yaşlı gösteriyorsun be oğlum dediklerinde aklıma geldi. Bu şekilde yaşlı olmak kebap. Otobüste yer veriyorlar. Saygıda kusur etmiyorlar. Baktım millet ben saçma bir laf edince dinliyor kafa sallıyor ben de tezgahıma devam ettim. Karşıma geçip konuşanlar çok saçma durumlara düşüyor. Amcacım anlat sizin zamanınızda nasıldı? Askerliği nasıl yaptın? Bilmiyorlar ki ben asker kaçağıyım, yaşım da 29. "Neyse bugünlük bu kadar yeter ben artık evime döneyim" dedi ve ayfonunu çıkarttı. Click! bir fotoğrafımı çekti. "Mail adresini ver de fotoğrafı sana yollayım" diyerek kıyak yapmayı önerdi. Yok dedim benim acelem var fırladım kalktım. Tuhafiyeci kapanacak... Tanrı seni kutsasın! diye bağırdı arkamdan. La havle Sdanzor Lavey.