22 Ekim 2012 Pazartesi

Müslüman Tavşanlar


Bir şeyleri sevdirme adına ilginç yöntemlere başvuruluyor. Keza dikkat çekmek adına da türlü maymunluklar yapılıyor. Şarkıcı Doğuş'un saksı ile cıbıl fotoğraf çekip Twitter'da paylaşması ya da akıl fikir yoksunu Atilla Taş'ın 0 yaratıcılık ile yamyam style şarkısını türetmesi dikkat çekmek için yapılan kekoluklar olarak örneklenebilir. Millet artık medyada kendini duyurmak için her yolu mübah görüyor. Seks kasetleri, provokatif açıklamalar ya da ilginçlik yapılan videolar internet ortamında dönüp duruyor. Tüm bunlara itirazım olduğu sanılmasın bayılıyorum ben bunlara. Kendini en güzel şekilde rezil eden manşetin en kıyak köşesinde yer buluyor.


Fakat bir adam var ki ne olduğu belli değil. Şahsen ben henüz çözemedim. Adnan Oktar- Harun Yahya. Şimdilerde ismi Adnan Hoca diye geçiyor ama eskiden Harun Yahya takma adıyla bir şeyler yazıp yayımlıyormuş. Bu adam Mimar Sinan Üniversitesi'nde sanat tarihi gibi bir şeyler okumuş, hayatının yaklaşık 2 yıllık kısmını da Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi'nde geçirmiş. Hepimiz onu "kedi canını senin" repliğiyle tanıdık. Niye tanıdıysak artık. İnternet kullanan her vatandaşın bu adamı tanıdığını farzediyorum. İnternet üzerinden yayımladığı bir sohbet programı var. Bombastik silikon memeli, ince belli, bol kalçalı ve platin sarı saçlı hatunlarla beraber yaptığı dini sohbetlerde hatunlar sürekli olarak Adnan'a maşallah inşallah diyor Adnan Hoca da ara sıra açtığı müziklerle oturduğu yerden çılgın babaanne dansı yapıyor. Sanırım favori müzik listesi Pitbull'un şarkılarından oluşuyor. İşini bilen Adnan hoca ağzının sularını akıta akıta kızlara program boyunca iltifat ediyor. Kızlar da cevap olarak ah hocam süpersin iyisiniz bir tanesiniz uh ye gel beni ye, inşallah maşallah gibi yorumlar yapıyorlar. Hugh Hefner Adnan'ın ortamını görseydi gözleri yaşarır ve "ben kimlere ilham verdim allah beni bildiği gibi yapsın" derdi.

Ben asıl bu adamın programındaki hatunlardan bahsetmek istiyorum. Sakallı bıyıklı adamdan bahsetmekten iyidir. Buradaki hatunlar Penthouse ve Playboy gibi dergilerde boy gösteren mankenlere benziyor. Bol meme ve kalça bunların yanı sıra platin sarı saç ve ince bel. İşin enteresan tarafı tüm bu hatunlar iyi üniversitelerden mezun ve işinde gücünde olarak tanıtılıyor. Bence Adnan Hoca mucit. Artık bol çekirdekli, kolalı, baklava desenli süveter ve boğazına kadar ilikli gömlekli sohbet ortamları kimsenin ilgisine çekmez olmuştu. Cemaatlerin bu sohbet ortamları artık demode oldu. Kola ve çekirdek artık cemaate girmek isteyen gençleri yeterince kendine çekemiyor, anlatılan hadisler ancak katılımcılara nakit para takdim edildiğinde akla fikre bürünüyordu. Oysa şimdi Adnan Hoca'nın platin sarı melekleriyle Allah inancına sahip olmak çok kolay. Eskiden neydi öyle ya Memlüklüler geliyor müslüman olmayanın kafasını uçuruyordu. Şimdiyse kocaman memeler Allah'a inanmamızı kolaylaştırıyor.
A: Allah yok! Din yalan!

B: "Tek meme dışarı fırlar..."

A: Yani aslında olabilir de tabi. Bir enerjiye inanıyorum yani...

B:"Hop iki meme de dışarı fırlar..."

A: Tüm bu şeyler tek başına varolmuş olamaz tüm bu memeler, mehmetler, ahmetler. Hebele hübele...

B: "Taytını sıyırır ve bir tek tangasıyla kalır"

A: Ya tabi ki inanıyorum. İnanıyorum amaööe peki o zaman da...

B: Tamamen soyunur...

A: Allahım sana geliyorum..


Bize dini böyle sevdirmediler ki arkadaş. Yeşil ya da kahverengi tonlarda takımını çekmiş bir din hocası derse gelir bağırır çağırır iki dua ezberletip ertesi hafta sözlüye kaldırırdı. Ha bir de din dersinde konu namaz oldu mu "gönüllü" bir öğrenci tahtaya çıkarılır, öğretmen masasının üstünde çorabı ve okul pantalonuyla namaz kılması istenirdi. Adnan Hoca'nın meleklerini görmek yerine arkadaşımınız eğilip kalkan kemikli kıçını görürdük. Hooters bebekleri gibi dilberler nerede sınıftaki arkaşın yeşile kaçan kumaş pantalonu nerde. Bence önemli olan öğretmen masasında namaz kılan arkadaşına rağmen iman sahibi olabilmektir. Yoksa Adnan'ın melekleriyle imana gelmekte ne var ki?

Adnan Oktar Darwinizm, materyalizm ve ateizm üzerine yazıyormuş ve tüm bunların şeytan icadı, gevur uydurması olduğunu bu gibi kavramların marksizm benzeri akımlara yol açtığını savunuyormuş. Darwinizm'e inanmayan kişinin seneler içerisinde evrimleşen meta halindeki silikon doldurma hatuna tapması biz maymunların aklını karıştıyor. Yoksa adam Darwin'i yermekte sonuna kadar haklı. Darwin dayı Adnan gibi karı-kız ortamı yapmayıp kendini evrime, maymuna adamış. Yazık olmuş bütün ömrüne, heba olmuş gençliği.

Size Adnanoca'nın haremiyle veda ediyorum. Kamera çekiyor el sallayın. Valla Adnan Hoca İlluminatici midir cemaatçi midir ceday şövalyesi midir pedofili midir teletabi midir bilmem ama adam işini biliyor agalar. Eğer iyi bir çocuk olursanız belki siz de bir gün Adnan'ın meleklerini görebilirsiniz... İnşallah hocam maşallah hojam...





12 Ekim 2012 Cuma

mini mal


Minimalist tasarım dibe vurdu. Beyaz her şey bembeyaz sütbeyaz. Temiz pak bal dök yala. Melek gibi beyaz kelek gibi tatsız geometrik şekillerle döşenmiş bir evim var. Sütun sütun evin her köşesi. Makarna süzgecim yok çünkü makarnayı İtayan usülü pişiriyorum. Az eşya, maksimum fonksiyon, kolay kullanım peşindeyim ve dantel kültüründen kaçıyorum.

Tüm bunlar minimalist tasarımın Türkiye'deki tanımını oluşturmaktadır. Minimalist tasarım neydi ne oldu aslı astarı nedir çok bilmem ve bilmek de istememem fakat benim açımdan minimalist tasarım soğuk beyaz ortamların varlığı ve götünü yerleştirecek sandalye olmamasıdır. Tüm minimalist tasarımlar dev küp şekerlerin bulunduğu ve beyaz sabo terliklerin dolaştığı fütüristik ortamlardır. Tüm bu Alman hastanesi benzeri mekanlar geçici modalardan etkilenmemek için değişmeyen dış etkenlere korumalı ruhsuz bir boş tabelalardır.

Belki de hepimiz delirdik sağı solu beyaza boyuyoruz. Tımarhanelerde yıllardır beyaz rengin hakim olması sizce bir tesadüf mü? Deli gömleği ile slim fit gömleğin benzer dar kesimleri sizleri de korkutmuyor mu? Yoksa Fedon gelecekten bir mesih mi? Tüm bunların cevabını ben verecek değilim ya. Vücuda yapışan, fermuarlı ve parlak kumaşa sahip fütüristik tulumumu boğazıma kadar çekip yazmaya devam ediyorum.

Minimalist tasarım yaparken klozet yapmayı unutabilirler. Ferah mekan hesabı. Hem bu sayede ortamdan fazla eşyalar da kalkar. Olmadı zaten açar gazeteye sıçarız böylece temizliği de kolay ve pratik olur. Pratik kelimesi milyonları kandırıyor. En pratiği toprağa sıçıp üstünü kapatmak iken etrafta taharet musluğu makata denk gelmeyen oval şeklinde klozetler türüyor. Sahibinden kiralık minimalist eşyalı daire. Kiracı eve girer. Eşyalar nerede lan. iki koltuk bir mutfak var burada. Pardon kiler nerede. Erişteyi salçayı nereye koyucam şimdi. Ya küçük toiletin mahlus kaderi?

Beyaz renk hiç masum değildir. Şöyle örneklerle de kanıtlayayım. Aşırı sağcı ve ırkçı ku-klux klan'ın cüppeleri beyazdır. Papanın sünnet entarisi beyazdır. Katil balina Orka da kısmen beyazdır. Hatta ve hatta Adolf Hitler'in donu da muhtemelen beyazdı. Tüm bu verdiğim örnekler umarım sizi ikna etmiştir.


Keskin hatlar ve düz renkler. Kalıp beyaz peynir gibi karyolalar, hacı şakir banyo sabunu gibi masalar, araba kaportası gibi mutfakların dünyası "modern" olmanın getirileri olarak sunuluyor.

Beyaz spor eşofmanıyla çocuğunu sırtına almış, çocuğu da beyaz kaşkolunu rüzgara karşı açmış kumsalda koşturan mutlu mesut minimalist ailenin üyeleri bana yanaşmayın. Her katalogta beyaz aşortman, sağlıklı adeleler ve beyaz dişlerle dolaşan çift bana gülümsemeyin. Fütüristik beyaz kayak botuyla ağzınıza vurur dişlerinizi dökerim. Dişlerinizi yastığımın altına koyar gece gelen diş perinizi de bafilerim. O yüzden ben earl grey değil de çaykur filiz çayı alıyım lütfen.

4 Ekim 2012 Perşembe

Döner bıçaklarıyla dalalım abi


Aykut Kocaman'ın memleketi Geyve'ye savaş mı açsak yoksa Alex'i transfer etmeye çalışan Coritiba futbol kulübünü ateşe mi versek? Öfkemi dindirmem için bana kan veya kelle lazım. Sakin ol şampiyon.

Savaş çıksa, çatışma olsa, kaos başlasa götümüz tavana vuracak ve öfkemizi biraz dindirecek bir uğraşımız olacak. Güçlü hissetme ihtiyacı, doğuştan gelen(?) şiddet arzumuz ve arada kalmış bir toplumda yaşıyor olmanın bünyeye zerk ettiği öfke savaş çıkıp insanların ölmesinde hiç bir engel görmüyor.

Sabah korna veya alarm sesiyle değil de kendi rızamla uyansam daha iyi bir güne uyanabilirim. Kuş sesi de kabulümdür. Yaşam şartları da bizi bu hale getirmiş olabilir. Ayrıca baskı ve şiddet dolu tarihimizdeki padişahım çok yaşa korkusunu üzerimizden hala atamamış da olabiliriz.

Zaman zaman hepimiz başkalarının siniri zıplatan bokları yesek de şehirlerde resmi kınama tonu olan "tıh tıh tıh" sesi bütün kentte yankılanıyor. Beraber yaşamaktan nefret ettiğin bir dolu insana kin besliyorsun. Fakat herkes aynı dertten şikayetçi. Samimiyet yok, agresiflik var diyorsun. Korna çalıp bağırdığın öndeki şoförün tüm sülalesinden bahsederken samimiyetin dozunu biraz kaçırmış da olabilirsin.

İtibar etmesem de geçen gazetelerin birinde Türk gençlerin Avrupa'daki en öfkeli gençler olduğuna dair bir araştırmanın haberini okumuştum. Doğu kültüründe bu kadar öfkeye sebep olacak öğretiler pek yoktur sanki. Aksine pasif, iç dünyamıza kulak vermemizi tavsiye eden, bu dünyada çok hırs sahibi olmamayı öğütleyen doktrinler mevcuttur. Biz kime çekmişiz ki acaba? Babaya mı anneye mi? En öfkeli toplum olup olmadığımızı bilemem ama ilk 5'e rahat gireriz. Sus lan! Sokakta yürürken dahi gençler arasındaki testosteron hormonunun sebep olduğu gerilimi hissedebilirsiniz. Yabancı kadın bir yazar Türkiye'deki cinsel enerjinin çok yüksek olduğunu söylemişti. Hakkı var. Az sevişmişliğimiz dilimize vurmuş her iki lafın arasında bir am, göt var. Küfürlerimiz çok çeşitli ve hep kadının cinsel organı etrafında dolanıp duruyor. Kısır fuck you, asshole ve motherfucker küfürleri arasında sıkışıp kalan Amerika'nın aksine küfür konusunda hiç bir dalda olmadığımız kadar yaratıcıyız. Bir organa düzinelerce isim bulup, o kelimelerle uyumlu yüzlerce küfür bulmuşuz.

Sırf askerlikten kaytarmak için 4 sene üniversite okuyan genç insan çok oldular bu savaş artık başlamalı şeklindeki ateşli konuşmalarını anlayamadım. Savaşmayı bu kadar istiyorsan ailenle evde akşam yemeğini yedikten sonra Çilek Genç Odası tadında döşenmiş odana gidip masaüstü bilgisayarında Call of Duty ya da WOW benzeri bir oyun oynayabilirsin.

Sen de haklısın. Sabah evden çıkınca kimse çöp suyu akmış asfaltlarda yürüyüp egzoz dumanı yutmak istemez. Ama eminim arkadaşlarının dışarıya fırlamış bağırsaklarına basıp kayıp düşmek de istemezsin. Yaşadığımız yüzyılda sıcak çatışmaya girip cephe savaşı yapan hiç bir devlet belini doğrultamadı. Flight of the conchords'un da dediği gibi "Oh, it's got to be sweet 16's not M-16's". Savaşma çay iç. Ben içtim radyasyon bulaşmadı. Öyle dediler. Ya da çay içme düşmanlarını etkisiz hale getirmek yerine etkili bir içki hazırla kendine.