6 Mart 2012 Salı

Distopya ve alışma süreçleri

Son zamanlarda okuduğum distopik romanların, izlediğim film noir(black film)lerin ve yine okuduğum bloglardaki komplo teorilerin de etkisiyle ben de distopik bir bugünde neler yaşadığımızı tahmin etmek istedim.
Zaten her asırda insanların bir çoğu distopik bir hayat çizgisinde yaşıyorlar. Demek istediğim, günün en az 8-9 saati çalışıp geri kalan kısımda işe hazırlık yapılıyor. (Yıkanmak,uyumak,beslenmek,stres atmak).Kişi kendi zamanını dolduracak hiç bir uğraş bulamıyor mu ki başkalarını zengin etmekle didinip duruyor. Bir kere stres atmak diye bir tabir var. Neden kendimizi bu denli büyük streslere sokuyoruz ki. Gün içinde iş dışında bir faaliyet düşünememize sebep olan, bizleri bu aciz duruma sokan gene kendi davranışlarımız değil mi. Sustalı maymun gibi eve gelince tv başına oturmak mı isteğin onu bilemem fakat benim değil.

Çok büyük işler başarmana gerek yok, bir rockstar ya da aktris olmana da lüzum yok. Bizim pasif, aylak,kendi kararımızla yapılan eylemlerinden ziyade verilen görevi yerine getirmeye odaklı oluşumuz, sorgulamaz halde yaşamamız insan doğasına uygun bir hal midir? Demiyorum ki çita gibi antilop peşinde koşalım fakat neden tüm gün Microsoft Office, bilimum Windows,mynet oyunları ve ofis fıkralarına maruz kalalım ki. Bu kadar yaratmayan bir insan dünyası birbirine bir şey satmak dışında ne üretebilir ki? Kim kime nasıl ne pazarlasın nasıl kar etsin (tırnak içinde kar üstüne kar katsın) nasıl işleri büyütsün, nasıl kalife bir profesyonel olayım derdi içindeyiz. Ön görülen kariyer aslında kolayca ulaşılan ve adilce uygulanan bir sistem sayılır. Lise eğitimini tamamladıktan sonra isteğin (çoğunlukla ailenin isteği ve para getirecek işler) doğrultusunda üniversite tercihi.(Tabi tüm bunlar eğitim alacak imkanlara sahipsen) O da bitti arada seminer, eğitim zart zurt. O da kesmedi yüksek lisans, doktora(tercihen yurtdışı) .Şimdi yapma arkadaş bunları diyebilirsin.Dersin de. Yapmadığında ortada kalma riski yüksek, girişimci olmadığın takdirde Beşiktaş Yapı Kredi şubesi kapı önünde boş bir yer var battaniyeni alır oraya kıvrılırsın.
Bazen kafamız atıyor abi ben adaya yerleşicem ben bodrumda ufak, bahçeli bir eve yerleşeceğim gibi çok 'anarşist' davranışlar içinde bulunuyoruz. Bu davranış biçiminde bence özlemi çekilen duygu aylak hayatını kendi elinde tutma isteği. Diğer bir ifadeyle, kişinin kendi zamanlamasını kendi yapma isteğidir. Şimdi adaya gidiyorsun iyi güzel. Fakat gene gidip orada Bim'den alışveriş yapıyorsun. 'Yapma git ağaçtan topla!' dersiniz. O seçenek zaten ucube olarak kenara itilmiş durumda. Bu tip kendi aylaklığını kontrol etmek isteyen insanlara çok pis kıl oluyoruz ve içten içe de kıskanıyoruz onları. Adam illa ki Robinson Cruise gibi yaşamak zorundaymış gibi bir hava yaratıyoruz. Adam/kadın en güzelini yapıyor işte kaçabildiği zorunlulukların hepsinden kaçıyor, daha ne yapsın.

Tüm bunlar insanın yaşadığı ortamda tatmin olmadığı, istediği gıdaya ya da istediği konaklama alanına ulaşamadığı distopik bir düzen içinde yaşadığını gösteren ufak örneklerdendir.
Son zamanlarda özellikle internet ortamında tekrar alevlenen ve konuşulan Mason-İlluminati-Şeytani semboller konuları var. Bunların hepsini okuyup ürküyoruz(Tüyler diken diken). Tüm bu semboller bütününe çok şaşırıyoruz ve hatta halimize üzülüyoruz. Anam hemen farkında olayım da Lady Gaga şeytani sembolleriyle beni etkilemesin diye hazırlıklarda bulunuyoruz, bilinç bilinç oluyoruz. Hepsini geçtim de neden 10 saat mesai + fazladan mesai+belki hafta sonu da çalışan insan, plastik kokan suya, elektrik faturasıdan pay alan Trt'ye ya da ne biliyim zemin kat dairede 1000 lira vererek yaşamaya neden bu denli öfkelenmiyorsun ya da üzülmüyorsun? Asıl ürkütücü şeyler bunlar gibi. Çünkü varlığından, bugününden gayet emin olunan, yaşanan zamanlar bunlar. Gerçi blog yazmak falan güzel lan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.