21 Mayıs 2012 Pazartesi

Bir Gün Mutlaka

Günlük hayatı daha pratik ve ön bilgili yaşamak için kafamızda bir çok şablon vardır. Sosyal bilimlerde de tekrar tekrar aynı kavramları bulmamak için teoriler vardır. Bu teoriler mevcut durumları analiz etmemizi kolaylaştırır. Modernizm geleneksel bağlardan kopup yeni bir kavram arayışına girilen bir akımdır. Her şeyin yenilenmesi, değişmesi ve yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirten bir düşünce yapısıdır. Modernizm bir anlamda alt üst ilişkisinin tekrar belirlenmesi, burjuvayı yeni güçlü konumunda sağlamlaştırmak, yeni bir sanat anlayışına, siyasal düzene duyulan ihtiyaçtır. Bir çok düşünüre göre modernizm 1. Dünya Savaşı ile sona ermiştir. 1. Dünya Savaşı gibi büyük ölçekli bir katliam tüm kurulmak istenen rasyonel düzeni alt üst etmiştir çünkü böyle bir savaşta rasyonalizme yer yoktur. 2. Dünya Savaşı ise insanların öle öle bittiği son mega katliamdır. Savaşıp ölecek insan kalmadığı için sonlanmıştır. Tüm bunlar "Postmodernizm" ismiyle anılan içsel, birey odaklı ve öfkeli bir yapı bozumcu akımın çıkmasına sebep olmuştur. İnsanın kendini rasyonel ve sistematik bir biçimde yenileme çabası "Modernizm" başarısız olmuştur. Kendi varlığının öncesindeki akımları yeniden yorumlayan, reddeden ya da geliştirmeye çabalayan insanlık, modernizmin çöküşü ile katı bir düzene ayak uydurmaktan kurtulmuştur. Bence Modernizm fabrikasyon üretimi rasyonelize etme çabasıdır. Sahile kurulan, denize atık bırakan fabrikaları olumlama aşamasıdır. Buharla, elektrikle, kimyasalla hızlıca değişen insanın değişime ayak uydurma çabasıdır. Kentleşen dünyada şehirli insan nedir ne yapmalı, ne yer ve ne içer onun hesabıdır. Türkiye'de günlük hayatta modern kelimesi günde 3 öğün telaffuz edilir. Tıpkı bir ekmek, çorba yada WC gibi. Modern kelimesi bizim için bir Ahmet, bir Mehmet, bir Ayşedir. Kişileri, mekanları ve olayları modern olup olmamasıyla tartarız. Örnek vermek gerekirse; modern bir adamdı giyimi, kuşamı, konuşması tam bir beyefendiydi. Şimdi kişi eğer klasik dönemde yaşasaydı ve bir aristokrat olsaydı muhtemelen konuşması daha süslü, giyimi daha abartılı olacaktı ki örnekteki beyefendi nasıl modern olmakla iyi etti onu anlayamayız. Günlük hayatımızdaki insanları modern olmakla övüp modern olmamakla yaftalıyoruz. 100 yıl öncesinin kafasını yaşıyoruz. Baloyu, operayı, baleyi ve klasik müziği modern hayatın getirileri güzellikleri sanıyoruz onların 500 yıllık tarihini hiçe sayıyoruz. Bütün bunları "modernlik" safsatası olarak kullanıyoruz ve satıyoruz. Öyle kapsamlı kullanıyoruz ki "modern" kelimesini modernin kendisi bile şaşırıyor hayretle izliyor. Post-modern'den bahsetmiyorum bile. Nerede abuk subuk, anlaşılmayan, öfkeli, aykırı olay ve eser varsa ona da post-modern diyoruz. Rahat bıraksak kavramları, donları gevşetsek, çorapları çıkarıp elektriği toprağa versek bunların hiçbiri olmayacak. Dürümcüyü modern değil diye yeremeyecek, İstanbul zıbı zıbı konutlarını modern hayatın dıbıdıbısı diye övemeyeceğiz. Tüm bunlar nereden aklıma esti birden derseniz aslında boşuna bir sürü cümle yazdım giriş hesabı. Gündemde modern hayatımızı koruma çabası içerisindeyiz, gelecek şeriat gelecek bizi sikicek, tiyatromuzu elimizden alacak, mini eteğimizi kesecek. Tamam biraz dikkat et kesinlikle uluslararası fikir olarak açılıp saçılan sosyal hayatta dindar uygulamalar açısından muhafazakarlaşan bir devletden bahsedebiliriz, güçlenen sağ eğilimli orta sınıf artık baskın ve sosyal hayatta da istenmeyen bir çok olay yaşanıyor. Aydın'da insanların alkol içmesini gözetmek, mini etek giydi diye bacaklara kezzap atmak, parkta öpüşenleri copla kovalamak. Tüm bunlar haksız yere insanları baskı altına alıp, kısıtlamaktır. Fakat tüm bunları şeriatla bağdaştırmak, elde avuçta ne varsa baştan salmak anlamına da gelmektir. Sosyal demokratlık keşke sadece rakı içip beyaz leblebi yemekle olunsaydı.
O zaman her şey çok daha kolay, Altınoluk sahilleri kurtarıcı, aydın emekliyle dolup taşardı. Ya 19 Mayısta CNNTürk'te bir programa rastladım gözlerim yaşardı bu ne lan dedim. Üç tane genci çıkarmışlar programa müzik yapıyor diye, genç bunlar müzik yapıyor, çok özel farklı bir şeymiş gibi. Eşek kadar adamlar bateride 3 zil bir davul ritmi, gitarda İzmir sus bir, vokaller ise saçlarını yeni nesil jölelerle sağlamlaştırıyor. Aşağıda da boş beleş gebeş muhabbet kralı tweetler akıyor. CNNTürk genç dediğin hashtag'ı(konu başlığı gibi bir şey demek demek) yapmışlar Twitter'da millette gençliği strese sokacak mesajlar yazıyorlar altta. Aklımda kalanlardan; genç dediğin saygılı olur!!! (olmazsa kırarım bacaklarını ünlemleri), genç dediğin Atatürk'ün yolundan gider! ( alt metni gitmeyen puşttur!!), kısaca genç dediğin "yetişkinler" in düşüncelerine paralel gitmelidir! Eğer ki insanlara tek doğrular sunulursa ideolojisini belirlerken yüzlerce düşünüre başvuran Atatürk'ün izi dediğimiz "Kemalizm" akımını temel kaynak noktası görmenin, Kuran-ı Kerim'i temel kaynak olarak gören kökten dinci diktasının dogmatizminden farkı kalmaz. Bu sebepten insanları modern, post-modern, pro-modern, pis modern, yok modern diye etiketleme çabasına girmeden farklı kaynaklara başvurarak öznel bir düşünce biçimi oluşturmak gerekir. Herhangi bir ideolojinin takipçisi olmayan insanları "liboş" diyerek yaftalamak da kimsenin yararına olmayacaktır. Herhangi bir düşünce kalıbına takılı kalmayıp daha geniş kapsamlı bir görüşle bakılmaya çalışılırsa ortaya daha kullanışlı bir düşünce akımı ortaya çıkabilir. Her çağ kendine özgü dinamiklere sahip bu yüzden bulunan zamanı hem önceki zamanın dinamikleri hem de günün dinamiklerine göre değerlendirmek gerekir. Meydanları dolduran bayrak taşıyan 19 mayısçılar, keşke alternatif bir öneriyi meclise iletmeye çalışsalardı daha günümüze uygun, faşist uygulamalardan uzak kutlamalara sahip olabilirdik. Gençlik bayramında gençlerin pişik olmasına sebep olacak saatlerce dikilmekten ziyade gençleri içine katacak müzik festivalleri, spor müsabakaları, fikir-sanat yarışmaları gençliğin daha aktif ve yaratıcı olmasını sağlar. Bunların yanı sıra sen yine yap törenini saygı duruşunu, koy çelengini. Bunlarda ulus-devlette liderlere yapılması uygun olan saygı duruşlarıdır. Fakat bu törenler saygı ile anmanın tek çeşidi değildir. İktidarda ve muhalefetteki hiç bir partiyi beğenmeyen bizler, mutlak doğru, saf doğru, salt bilgi arayışında Atatürk büstlerine sarılmamalıyız. 2.Meşrutiyet hatta bunun 1. si de varmış diyorlar, İttihat ve Terakki, Jön Türkler gibi oluşumları da yok saymamak gerekir. Tüm bunlar Cumhuriyeti kurarken Atatürk ve kurmaylarına (teknik direktör ve danışmanları)bir temel niteliğindedir. Yapılan tüm devrimler ve reformlar daha önce ya yapılmaya çalışılmıştır ya da uygulanmış meşrutiyet yıkılınca tekrar tarih sayfalarına gömülmüştür. Unutmayın ki Mustafa Kemal de bir ara İttihat ve Terakki oluşumunun içindeydi. Atatürk'ü saygıyla ansak da kayalarda dağlarda Atatürk silüeti aramamalıyız.
Çünkü bu yapılan hareketin allah diyen karga, allah yazan yaprak arayışlarından farkı olmaz. En büyük korkulardan olan "Atatürk'ün yolundan sapma" endişesi öyle güzel kullanılıyor ki biraz silkinip farkına varmak lazım. Ya artık bir ara bulun işte, her fikrinizi Karacaoğlan der ki gibi referans verip, Atatürk imzasıyla savunmayın. Her konuda, her eylemde M.Kemal'in imzasıyla kendinize destek aramaktan vazgeçin. Bazı konuları Yılmaz Özdil yazdı, Bekir Çoşkun söyledi, Haşmet Babaoğlu belirtti gibi kısa kısa anekdotlarla öğrenmeyin. Madem merak ettiniz girin internete o konuyu etraflıca araştırın. Sonra gençlik nereye gidiyor, tüm gün bilgisayar başında. Gençlik siksin sizi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.